0


Ufuk, kimisi için başını kaldırıp baktığında, gözlerinin görebildiği en son noktadır. Yani kimisi için dünya, gözlerinin gördüğü alanla sınırlıdır. Mesela onların dünyası karşılarında görünen ve güneşlerini kapatan dağlara kadardır. Onlar dağın arkasını göremezler, tahayyül/hayal edemezler.

Ama Müslümanlar böyle değildirler veya böyle olmamalıdırlar. Misal, İslam adına taş üstüne taş koyanlar, İslami mücadele adına ortaya bir eser koyanlar hep geniş düşünmüşlerdir. Feraset ve basiret sahibiydiler. Yani dünyaya, olaylara, olgulara Allah’ın nuru ile bakmışlardır, bakmayı başarabilmişlerdir.

Müslüman geniş ufukludur. Ve ona bu ufuk genişliğini veren de aziz İslam’dır. İslam, iman öyle bir nurdur ki insana dağın arkasını bile gösterir. Yeter ki İslam’ın, Allah (c.c.)’ın nuru ile bakılabilsin. Öyle ki Allah Resulü (sav), ‘Mü’minin ferasetinden korkulması gerektiğini; çünkü onun Allah’ın nuru ile baktığını’ ifade etmiştir.

Tabi ufkunu genişletmek adına mezhebini genişletenlerden de olmamak gerek. Böyle bir hataya düşmemek gerek.

Bu anlamda Mevlana’nın ‘pergel metaforu’, Müslümanın hayata bakış açısını, hayatı okuyuş biçimini çok iyi ifade eder. Mevlana şöyle der: "Pergelin iğneli ayağı sabittir benim dinimde, ama diğer ayağıyla yetmiş iki milleti dolaşırım".

Yani bir ayağımız köklerimizde, değerlerimizde, dini inancımızda sabit iken; diğer ayağımızla –İslam’a ters düşmediği sürece- farklı okumalara, yorumlara, düşüncelere açık olabilmeliyiz. Aksi halde davamızı, İslami mücadelemizi yarınlara taşıyamayıp altında eziliriz.

Yani bir anlamda İslam şairi ve edebiyatımızda müstesna bir yeri bulunan Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi:

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.”

Bugün Müslümanların Kur’an’dan ilham alarak, bu çağa yeni bir şeyler söylemeleri gerekir.  Yani Kur’an merkezli bir söylem; ama ufku ta arşa kadar geniş olan bir bakış açısı ile söylenilmeli. Çünkü dünya ve zaman Müslümanlardan çok ciddi ve güçlü söylemler, eylemler bekliyorlar.

Yine geniş bir ufuk bize yarınlar adına hayaller kurdurur. Hayal dediysem de öyle ütopik, uçuk kaçık şeyler değil… Ufku geniş olan bir Müslüman davası için, davasının yarınları için hayaller kurar. Yani geleceğe dönük temennilerde bulunur ve bunları gerçekleştirmek için çalışır.

“Bugünün gerçekleri dünün hayalleri, bugünün hayalleri yarının gerçekleridir.” der, aziz İslam şehidi Hasan El Benna. Bu anlamda Müslümanların, hele de Müslüman gençlerin mutlaka ama mutlaka halleri olmalı. Davalarına dair, ümmetin geleceğine dair…

Çünkü bugün İslami anlamda, İslam davası özelinde yaşadığımız çoğu güzellik, dün bunların gerçekleşebilmesi için mücadele eden kahramanların hayalleriydi. Hatta bu kahramanların, zindan bahadırlarının, aziz şehitlerinin İslam davası adına kurdukları hayaller, öylesine bereketliydi ki bugün onlar bile yaşanan güzellikler karşısında şükür etmekteler.

Hem unutulmamalıdır ki kurulan her hayal, aslında Allah’a yapılan bir duadır. Dile getirilmemiş, kalpte ve zihin dünyasında kalmış, kimseyle paylaşılmamış bir duadır hayal kurmak. Tabi sadece hayal kurarak hayal dünyasında, sanal bir dünyada yaşamak değil demek istediğim. Gerçekleşmesi için çaba sarf edilen hayallerdir kast ettiğim.

Başlıkta da ifade ettiğim gibi, “Dünyamız ufkumuz kadar büyük, biz ise hayallerimiz kadar…”  

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *