Biyolojik açıdan insan nasıl ki yemeğe ve beslenmeye
muhtaçsa, ruhen de insanı besleyen ve ayakta tutan bazı duygular vardır.
Mesela ümit ve heyecan gibi…
Önce insanda bir heyecan olmalı. Aslında bir anlamda
heyecan, insan ruhunun var olduğunun, diri olduğunun göstergesidir. Heyecan
etkiye karşı bir tepkidir. Heyecan insanı harekete geçirir, insanın yerinde
oturmasına müsaade etmez.
İhlas ile beraber heyecan ile yapılmayan bir işten pek de
sağlıklı bir sonuç beklememek lazım. Çünkü bir işe karşı duyulan heyecan, o işe
karşı duyulan iştiyakın ruhsal tezahürüdür. Hareket noktasıdır.
Bu anlamda ne yaparsak yapalım, ihlas ve heyecanla yapalım
diyorum.
Çünkü şöyle bir etrafımıza bakalım, neredeyse insanlar
heyecanlarını kaybetmişler. Ruhlar heyecandan yoksun ve dingin. Şöyle bir bakın
gözlere, dediğimi anlarsınız.
Hele de şu zulümat çağında, haramların olağan, helallerin
garip karşılandığı bir çağda yaşıyorsanız mutlaka heyecanınız olmalı. Hele de
bu çağda bir de İslami bir davaya sahipseniz ve toplumun ihyası; yeni bir
toplumun inşası için çalışıyorsanız, heyecan en az ihlas kadar yol azığınız
olmalı.
Çünkü etrafımızdaki olumsuzlukların bizi ve İslami
çalışmaları boğmaya çalıştığı bir çağda ancak ve ancak heyecan ile var olunur,
ayakta kalınır.
İslami davadaki ve İslami çalışmalardaki heyecanı
kastediyorum. Ama öyle saman alevine benzer bir heyecan değil; diri, canlı ve
aksiyon yaratan bir heyecan benim dediğim…
Peki, bu heyecanı nasıl yakalayıp muhafaza edeceğiz? Belki
de en önemli soru bu.
Nasıl ki heyecan ruhu besliyorsa, ümit de heyecanı besler.
Tıpkı İslam davasına olan inancımızın, bizi ümitvar kıldığı gibi.
Evet, bizim davamız adına ümitlerimiz olmalı. Ve bu
ümitlerimizi davamızın hak oluşundan almalıyız. Tıpkı Üstad Bediüzzaman Said-i
Nursi gibi bir inancımız olmalı davamıza karşı ki "Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada
İslamiyet'in olacaktır." diyebilelim.
Ümitsizlik, karamsarlık Müslüman için haramdır. Çünkü onun
en büyük kaynağı Allah’tır. Ümitsiz olmak, hele de İslami mücadelede, ıslah
hareketinde kabul edilebilecek bir durum değildir.
Çünkü ümitsiz olmak, ümidin kaynağı olan Allah’tan habersiz
olmak demektir. O’nun rahmet ve merhametinden ümit kesmek demektir.
Ümitsiz olmak davaya, inanca gerçek manada inanmamış olmak
demektir. O halde Müslümanlar sürekli ümitvar olmalı ve İslam davasının
yarınları adına ümitler beslemelidirler.
Çünkü ümit, insana umduğu şey için çalışma azmini verir,
yani heyecan verir. Bu anlamda inandığımız değerlere karşı ümitlerimiz büyük
olmalı.
Çünkü inandığımız değerlere karşı beslediğimiz ümitlerin
büyüklüğü, biraz da o değerlerin ne kadar büyük olduğunu ifade eder.
İşte sırf bunun için İslam’a, İslami değer ve davaya
inananların, bu anlamda iddiaları olanların da ümitleri o oranda büyük olmalı.
Ve ümit edilen hedef ve amaca yönelik azim ve gayret de o
derecede büyük olmalı. Olacaktır da zaten; çünkü bu inancın doğal bir sonucudur
ve heyecanın fitilini ateşleyen kıvılcımdır.
0 yorum