0

Gerek içtimai gerekse de ferdi olarak birçok şeyden rahatsızız, memnun değiliz. Aslında bu rahatsızlık ve memnuniyetsizlik, çok rahat olmamızdan, rehavete kapılmış olmamızdan ileri geliyor.

Rahat davranmamızın bir diğer sebebi de içinde bulunduğumuz durumu kanıksamış olmamızdır. Zamana ve zamanla değişen dünyaya karşı teslimiyet bayrağını çekmiş olmamızdır. Yani sanki mecrasından taşan suyu mecrasına akıtmak için gerekli enerjiyi kollarımızda, dizlerimizde hissedemiyoruz.

Hem fert hem de toplum olarak şu oturduğumuz yerden, koltuktan kalkıp bir pozisyonumuzu düzeltmeliyiz. Kendimize bir çeki düzen vererek, toparlanmalıyız. Gevşek oturduğumuz yerden doğrulup bir ciddileşmeli ve bütün kaslarımızı germeliyiz.  

Çünkü zaman rahat oturma zamanı değil. Aslında zamanın kendisi de biz oturup, yatalım diye yaratılmış değil. Her ferdin zamanı, kendisine verilen mühlettir aslında. İçtimai anlamda da bu böyledir. Menzile giden trenin, yolculuk mühletidir, zaman.

Yani zaman az, yapacak iş çok. Çünkü etrafımızda hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Hiçbir şey olağan değil, tam bir olağan üstü hal hâkim.

Yani henüz işimiz bitmedi. Allah’ın bizden istedikleri henüz tam manasıyla tesis edilmiş değil, gerek ferdi hayatımızda gerekse de içtimai hayata İslam’ın ahlakı ve yaşayışı hâkim değil. Taşlar henüz yerine oturmamış. Eksik olan çok şey var.

Hal böyle olunca, bilinçli bir Müslüman her şey yerli yerindeymiş, hayatın her alanına İslam hâkim olmuş gibi davranamaz, rehavete kapılamaz. Henüz yapacak çok iş var. Bu yüzden oturduğumuz yerden doğrulmalı ve rahatımızı bozmalıyız.

Toplumun cinnet geçirdiği, nesillerin İslam’dan bihaber yetiştiği, haramların aleni işlendiği, iyilerin ve iyiliklerin çekingen ve hatta utangaç yaşadığı şu zaman diliminde rahatını bozacak birilerine ihtiyaç vardır.

Bu anlamda, özellikle de dava sahibi olduğunu söyleyen biz gençlerin,  üzerimizdeki yorgunluğu ve yılgınlığı bir kenara iterek çalışmaya koyulmamız lazım. Üstat Hasan El Benna’nın da dediği gibi; “Yarınlar, yorgun olanların değil, rahatından vazgeçenlerin olacaktır.”

Eğer toplumumuzun, gençliğimizin ve en önemlisi de davamızın yarınları adına bir derdimiz varsa rahat oturmamız mümkün değildir. Yarının dilini ve dinamiklerini inşa etmek istiyorsak bugünden ter dökmeye başlamalıyız.

Bu uğurda, rahatımızı bozmaktan alıkoyan ne varsa hepsinden sıyrılabilmeliyiz. Bu işimiz/ticaretimiz olsun, memuriyetimiz olsun, ailemiz olsun, dünyalık korkularımız olsun; fark etmez. Bunların hiçbiri bizi rehavete itmemelidir.

Bilindiği üzere Allah dinini galip kılıp, Mekke’nin fethi Müslümanlara nasip olunca, ensardan bir kısım, “Artık İslâm galip geldi, Müslümanlar çoğaldı. Biz O'nu, çoluk-çocuk ve mala tercih etmiştik. Artık savaş bittiğine göre, evlerimize, çocuklarımıza dönelim, onlarla yaşayalım.”, deyince; Allah (c.c.) “…kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın…” diye buyurarak ensar üzerinden bu güne bir uyarı yapıyor.

O halde, hiç kimse Müslümanların çokluğuna güvenerek, rehavete kapılmamalıdır. Herkes Allah ve davası için ne kadar rahatını bozmuşsa, yarın mahşer günü o nispette rahat olacaktır.

Rabbim, rahatını bozanlardan eylesin bizleri. 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *