Mevlana’nın Mesnevi’sinde
karanlık odadaki bir filin hikâyesinden bahsedilir. Hikâyeye göre:
Hintliler halka göstermek
üzere bir fil getirip karanlık bir ahıra koydular. Hayvanı görmek için o
kapkaranlık yere bir hayli adam toplandı. Fakat ahır o kadar karanlıktı ki
gözle görmenin imkânı yoktu. O, göz gözü görmeyecek kadar karanlık yerde, file
ellerini sürmeye başladılar.
Birisi eline hortumunu
geçirdi, "Fil bir oluğa benziyor" dedi. Başka birinin eline
kulağı geçti, "Fil bir yelpazeye benziyor" dedi. Bir başkasının eline
ayağı geçmişti, dedi ki: "Fil bir direğe benziyor." Bir başkası da
sırtını ellemişti, "Fil bir taht gibidir" dedi. Herkes, neresi eline
geldiyse, nasıl sandıysa fili ona göre anlatmaya koyuldu.
Ama aslında fil, hiçbirinin
dediğine benzemiyor. Fil yapılan tahminlerin çok ötesinde, yapılan tahminlerden
çok daha mükemmel bir canlıdır.
Bu hikâyeyi, günümüz
insanının ve hatta bir kısım Müslümanların İslam’a bakış açısına, İslam
hakkındaki zanlarına benzetiyorum. Zira İslam, İslam’ın öğretileri, hedefleri,
ön gördüğü insan ve toplum modeli; ekonomik, siyasi, toplumsal konulara
yaklaşım biçimi tam anlaşılmıyor.
Bu anlaşılmazlık, İslam’ın
bir eksikliği veya kusuru değildir. Bu anlaşılmazlığın sebebi, doğan güneşe
rağmen gözünü güneşe kapayarak, kendini karanlığa gömen bizlerin eksikliğinden
kaynaklanıyor. Aslında İslam ve onun insana, hayata dair öğretileri topyekûn
veya büyük bir kısmı toplumun içinden çekip alındığı için karanlığa gömüldük.
İslam’ın nuru toplumdan
uzaklaştırılmaya çalışıldı ve o nurdan sızan nur huzmeleriyle yolumuzu bulmaya
çalışıyoruz. Yani İslam bir toplumu ayakta tutan iskelet ise, o toplumun
bünyesi yani et kemikten sıyırıldı ve nihayetinde toplum yani Müslümanlar bir
yığın olarak ortada kaldılar.
Bugün İslam’ın hükümferma
olmadığı bir toplumda İslam’ı, güzelliklerini; öngördüğü insan, toplum,
ekonomi, siyaset ve hayat modelini anlamaya çalışıyoruz. İslam’ın hükümferma
olmadığı bir toplumda İslam gerçek manada anlaşılamaz, İslam’ın güzellikleri
ortaya çıkamaz tam anlamıyla.
Misal İslami bir ekonomik
sistemin olmadığı bir yerde, faizsiz ekonomi veya zekât tam anlamıyla
anlaşılamaz. Yine İslam’ın değerleri üzerinde inşa edilmeyen bir toplumda,
İslam’ın kadınlar, çocuklar, engelliler, hayvanlar vb. konusunda söyledikleri
tam anlamıyla anlaşılamaz. Taşlar yerine oturmaz.
Yine İslami hassasiyetler
üzerine inşa edilmemiş bir toplumda, İslam’ın “Kızım Fatıma da olsa cezasını
uygularım.” ilkesi anlaşılamaz. Böyle bir toplumda siyaset rant içindir, adalet
terazisinin bir kefesi sürekli aşağıdadır, zenginin eli fakirin cebindedir,
değerler ise kullanılmak içindir, toplum da ifsat içindedir.
İşte böyle bir toplumda İslam
gerçek manada anlaşılamayacağı gibi, böyle bir toplumdan, böyle bir devrandan
sağlıklı, öz hakiki Müslüman da çıkmaz. Böyle bir toplumda Müslüman camide
mücahittir, dışarıda ise müteahhittir.
İşte dindarlar üzerinden
dine, Müslümanlar üzerinden İslam’a bilerek veya bilmeyerek eleştiri oklarını
yöneltenler bunu anlamak istemiyorlar. Eğer biz İslam’ın güzelliklerini görmek
istiyorsak, o Kur’an azimüşşanda bahsedilen Müslümanları bulmak istiyorsak
Yesrib’lerimizi Medine’ye çevirmeliyiz.
Çünkü İslam kâmil manada
kendini Medine’de gösterir, Mekke’de değil. Evet, İslam’ı ve Müslümanları
anlamak isteyen Medine’ye baksın. Mekke düzeni üzerinden Müslümanları
yargılamasın. Vesselam…
0 yorum