‘Bir inana yapılabilecek en büyük iyilik nedir?’ diye
sorarlarsa hepimizin vereceği bazı cevaplar vardır. Ama burada önemli olan
iyiliğin tanımını doğru bir şekilde yapabilmektir.
Gerçek iyilik Allah (c.c.)’a ve imanın geri kalan ilkelerine
imandır. Ama Allah (c.c.)’ın istediği şekildeki bir iman. Aynı zamanda bu
imanın hayata yansıtılmış halidir gerçek iyilik.
İnsanlara/insanlığa yapabileceğimiz en büyük iyilik ise,
yine insanları Allah (c.c.) ile buluşturmaktır. İnsanları/insanlığı İslam ile
buluşturmak günümüz insanına yapabileceğimiz en büyük iyiliktir.
Çünkü Allah Resulü (sav)’de o zaman şirke ve dolayısıyla
zulme bulaşmış müşrik toplumu İslam ile ve Allah (c.c.) ile buluşturarak
Mekke’nin mazlumlarına, ezilmişlerine ve bir rahmet yağmuru bekleyenlere iyilik
etmişti. Hatta Allah Resulü (sav) o dönemin zalimlerine de iyilikte bulunmuş,
İslami tebliğini onlara ulaştırmıştır. Onlar her ne kadar bu iyiliğe ve iyilik
hareketine kör, sağır ve dilsiz kalmış olsalar da…
Allah Resulü (sav) sadece Mekke ile sınırlı kalmamış, İslami
mücadele ve tebliğ süreci içerisinde bu iyilik hareketini çevre kabilelere,
şehirlere, ülkelere kadar genişletmiştir. Habeşistan’dan, Umman’a, İran’dan
Bizans’a…
Çünkü insanların kendi hevâ ve hevesine ram oldukları ve
Allah (c.c.)’tan uzak bir hayat yaşadıkları zaman dilimlerinde insanlara yapılabilecek
en büyük iyilik insanları her türlü boyunduruktan kurtarıp, asıl yaratıcıya ram
kılmaktır. Zira Allah (c.c.)’a çıkmayan tüm yollar kötülüktür, zulümdür, çıkmaz
sokaktır.
İşte bugün Peygamber (sav)’i kendisine örnek edindiğini ve O
(sav)’nun sünnetini hayatının düsturu edindiğini söyleyen bizlerin de yapması
gereken budur.
İslami tebliğ…
Aslında İslami tebliğ sadece karşımızdaki insana yapacağımız
bir iyilik değildir. İslami tebliğ en başta kendimize yapacağımız bir
iyiliktir. Zira İslami tebliğ, kendisini hakkıyla gerçekleştiren insanı da
korur ve muhafaza eder. Ayaklarını sabit tutar.
Biz ne zaman ki İslami tebliğ vazifemizde gevşeklik
gösterirsek o zaman kaybeder, hüsrana uğrayanlardan oluruz. Ve bu hem kendimize
hem de gözlerimizin içine bakan, bizim vesilemizle rahmet eli bekleyen
insanlara yapabileceğimiz en büyük kötülük olur.
İslam’ı sadece bazı ibadi ritüellere indirgemek ve bireysel
yaşayış, içe dönük bir inanç sitemi olarak görürsek yanılmış oluruz. Bu, Peygamber
(sav)’in İslami mücadelesini anlamamak olur.
Bugün bizim de -kimi gönüllerde küllenmiş olsa da- Allah
Resulü (sav)’ın örnekliği ve sahabenin (radıyallâhu anhum) o günkü aşkıyla İslami
tebliğ vazifemizi yerine getirmemiz, peygamberlerden bize miras kalmış olan bu
iyilik hareketini devam ettirmemiz lazım.
Bir mübarek kervan çıkmış bu yola, ya Rab bizleri de kat bu
kervana diyerek; İslam davasını bugünlere getiren binlerce şehidin, baba
kurşununa kurban giden Küçük Ali’nin, Diyarbakır’da yakılan Şehit Yasin’in, vahşi
işkencecilerin elleriyle Rabbine kavuşan Şehit Abdüsselam’ın ve daha
nicelerinin kanının hürmetine İslami tebliğ vazifesini elden bırakmamak gerek.
0 yorum