HÜDA PAR, 15-16 Şubat tarihlerinde Diyarbakır’da “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” adlı bir program gerçekleştirdi. Çalıştayın “insani” yönüyle ele alınış biçimi bir devrim niteliğindeydi. O yüzden her kesim ve camia istekle, coşkuyla ve heyecanla katkı sunarak katılım sağladı.
Bu çalıştayın anadilde eğitim ve anadilin önündeki tüm engellerin kaldırılması ve anayasal güvence altına alınması maddeleri elbette alanımızla ilgili olduğu için ilgimizi yakından çekmiştir. Özellikle şu iki madde rasyonel bir perspektifle ele alındığında çok isabetli olduğu müşahede edilecektir.
Madde 9-Ülkemizde siyasal istikrarın ve birlikteliğin tahkim edilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı çatısı altında yazılan Tarih ve Edebiyat kitaplarındaki resmi ideolojinin gerçeğe aykırı tezlerinden vazgeçilmelidir. Kürtlerin ve Türklerin Malazgirt, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı gibi kritik süreçlerdeki tarihsel birliktelikleri sahih bir surette yeniden yazılmalıdır.
Madde 10- Kürtçe anayasal güvenceye kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Anayasada Kürtlerin yokluğu değil varlığı güvence altına alınmalıdır.
Tarihi birlikteliğin temeli, tarihi doğru yazmak, doğru okumak ve ortak edebi eserlerin zenginliğinden beslenerek güçlü bir geleceğin inşası ve tahkimi vurgusu yapılmaktadır. Yanı sıra dayatmacı ve seküler resmi ideoloji tezlerinden vazgeçilmesi durumunda nasıl ki mazinin güçlü devlet geleneği yaşandıysa Türk ve Kürtlerin istikbali de aynı mefkûreyle yeniden vücut bulacaktır.
Anadilde eğitim hakkı yüz yıldır marazi bir kangrene dönüşmüş ve keyfi uygulamalarla sosyal yapının temelini ciddi manada sarsmıştır. “Anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalı” maddesi keyfi ve yanlış politikalardan vazgeçilmeli vurgusu yapılmıştır.
Kurtuluş savaşında işgalciyi kovan Türkler ve Kürtler bu ülkenin asli kurucu unsurlarıdır. Lozan’da azınlıklara tanınan haklar bile Kürtlere tanınmadı. Kürtçe kamusal alanda yasaklandı. Anadilde eğitim yasaklandı. Kültürel haklar gasp edildi. Temel hak ve hürriyetler kısıtlandı ya da yasaklandı. Ama antlaşma gereğince azınlık diye tanımlanan halklara okul açma ve anadilde eğitim hakkı yasal güvence altına alındı.
Ermeni, Rum ve Musevi topluluklarına ait azınlık okulları açıldı. Sayıları yıldan yıla azalsa da bu okulların 22’si bugün hayatta. Tamamı İstanbul’da olan bu okulların 16’sı Ermenilere, 5’i Rumlara ve biri de Musevilere ait. Ermeni ve Rum okullarında, Ermenice-Türkçe ve Rumca-Türkçe olarak iki dilli eğitim verilirken, Musevi okulunda eğitim dili Türkçe-İngilizce ve bu okulda öğrencilere her kademede İbranice dersi veriliyor. İnsani bir hak olan anadilde eğitim bu okullarda veriliyorken bölünme korkusu yaşanmıyor. Lakin Kürtlere anadilde eğitim hakkı gündem olunca aman! Ülke bölünecek yaygarası kopartılıyor.
Elin toplumu kendi ana dilinde eğitim hakkını rahatlıkla alabiliyorken ülkenin asli kurucu unsuru olan benim vatan evladım alamıyor. Almak istediğinde de kriminalize ediliyor ve sicil hanesine potansiyel tehdit olarak kayıt altına alınıyor.
2009 yılında dönemin devlet bakanı olan Mehmet Aydın, CHP İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız'ın soru önergesine verdiği yazılı yanıtta, 87 ülkede yaşayan Türk vatandaşların öğretim ihtiyacını karşılamak amacıyla, öğretim kurumlarında, ülkenin mevzuatına göre ilk ve ortaöğretim okullarında Türkçe dersinin okutulduğunu belirtti.
İnsani ve temel hak olan bu uygulamalar hakikatten çok kıymetlidir ve bu ülkeler bölünme korkusunu da yaşamıyor ama tek tipçi laik seküler rejim, Kürtlerin anadilde eğitim hakkını bölücülük olarak algılıyor ve kamuoyunu da buna inandırmaya çalışıyor.
Ne korkunç bir paranoya! Değil mi?
Dil, her millet için bir kimlik, kültür ve aynı zamanda namustur. Nitekim Cemil Meriç, şöyle ifade ediyor. “Kamus, namustur. Kamusa uzanan ele namusa uzanmıştır.”