“Yemek yiyenlerin sofraya birbirlerini çağırdıkları gibi bütün toplumların üzerimize gelmek için birbirlerini çağıracakları zaman pek yakındır” (Ebu Davud, Ahmet B. Hanbel)

Bugün inanan insanlar olarak küresel güç odaklarından ve onların İslami toplulukları sömürmesinden haklı olarak şikâyetçiyiz. Çünkü İslam dünyasını ve üçüncü dünya ülkeleri diye Batı ve Doğu emperyalist odakları tarafından sömürülmesinden Müslümanlar olarak rahatsızlığımızı ifade ediyoruz. Bugüne kadar, sadece biz Müslümanlar bunun farkına varmıştık. Artık bugün vicdan sahibi her insan bunun farkına varmıştır. Dolayısıyla insanlık ailesi olarak vicdan sahibi insanların iman sahibi insanlarla beraber bu sömürü çarkının farkına varmalarını Müslümanların iyi okumaları gerekir. Biz Müslümanlar açısından farklı bir tarihin eşiğine adım attığımızı zihin dünyamızda iyice yerleştirmemiz gerekir. Aksa Tufanı’ndan sonra bu çok bariz bir şekilde kendini gösterdi. Bu manada bir gelişme yaşandı. Siyasi ve iktisadi gücü elinde tutan küresel Batı sistemleri iflas etti. Küresel sistemlere karşı bir küresel toplumun vicdanı ümmetin imanıyla aynı safta yer aldı. Bu durum biz Müslümanlar için ne ifade ediyor? Bu bizim için elbette çok şey ifade eder. Ana ekseniyle baktığımızda bu bize iki şeyi mübeyyen kılar. Birincisi, tarihi bir fırsatı bize sunmuştur. İkincisi bize tarihi bir sorumluluk yüklemiştir. Buna ferasetle baktığımızda, bu tarihi sürece kadar İslam, suçlanan bir dini algıdan aranan bir dini algıya evrildi. Haklı olduğunun ardından haksız ve suçlu görünmekten, hem haklı bilinmekle beraber asıl suçlunun bulunup dünya küresel vicdanları nezdinde açığa çıkarılması çok büyük bir kazanımdır.

Bu manada bugün Müslümanlar bir kaç nimeti elde ettiler;

1-Mazlumiyet nimeti.

İslam’ın temel kaidesi ne zalim ne de mazlum olmamaktır. Ancak zulme uğradıkları halde bu halin bilinmemesi bir başka körelmeyi getirir. Fakat mazlumiyet anlaşıldığı oranda özgürlük kapıları açık olur.

2-Dünya ortak vicdanında yer almak.

İnsanın ortak vicdanının harekete geçirilmesi pek nadir olan hususlardır. Bu manada küresel sistemlere karşı küresel vicdan... Bunun birisinin diğerinin mağlup ve boyun eğmesi mukadderdir. Müslümanların bunu suhulet ve hikmetle atlatma mecburiyeti vardır. Topluma düşman olma yerine, sistemlere düşman olmayı becermek mecburiyetimiz var. İman ile vicdanın bir araya gelmesi üzerine tezler hazırlanılmalı. Çünkü vicdanlı insanların zihin dünyasından bunun bir toplumsal, bir ahlaki değere dönüşmesini sağlamak lazım.

3-Yeraltı ve Yerüstü kaynakların gücünü silah gücünden daha etkin hale taşımak gerekir.

İktisadi bakımından zengin durumdayız. Ve bu büyük bir güçtür. Bu gücü, insaf, vicdan ve imanın emri altına aldırabilmemiz gerekir. Bunun da iki noktaya ehemmiyet vermekle mümkün olduğu kanaatindeyim. Her Müslümanın sağlıklı bir siyasi ve iktisadi gücün farkına varmasıyla mümkün olur. Her Müslümanın siyasi ve iktisadi noktada disiplinli, ilkeli ve küresel ölçekte bir yapılanmaya gitme gerekliliğinin amentü kadar önemli olduğunu bilmesi gerekir. Bunun da pratiği, elde ettiği iktisadi kazancın bir kısmını disipline olmuş bu manadaki yapıya vermesini bilmesi lazım. Kazancının her noktasında bu küresel disiplin ve düzene göre ayar yapabildiği oranda Müslümanlar küresel güç odaklarına karşı varlık gösterebilirler. Bu mesele çok mühim bir meseledir.

Küresel güç odaklarına karşı İslam dünyasının yeraltı ve yerüstü zenginlikleri büyük bir güçtür. İslam dünyası ellerindeki bu kozu emperyalist ülkelere karşı kullanmasını tüm Müslümanların bilmesini sağlamaya çalışması gerekir. Bunun da yolu aziz İslam ulemasının İslam’ın siyasi ve iktisadi noktalarda çok aktif ve etkin olmaya çalışmasıyla ancak mümkün olur. Fakat bugün aziz İslam ulemasının bu yöndeki zihin dünyası umeranın iki dudağı arasına sıkışmış vaziyettedir. Daha kötüsü ulemanın bu durumdan nasıl çıkacağına dair bir arayışa gitmemeleri... Peygamber varisi olan ulemanın peygamberlerin siyasi ve iktisadi alanda verdikleri mücadele ruhunu yakalamadan bu işin içinden çıkması çok zor olur.

4-İslam’ın cihad ruhunu yakalama imkânı elde etmişiz.

5-Uluslararası siyasal güç sahibi fertlerin iradelerini istenen şekilde kullanabilmek.

6-Müslümanların iktisadi imkânlarını ferdiyetçilikten çıkarıp ümmetin hizmetine sunabilmek.

Biz Müslümanlar olarak zulmün küresel boyutundan haklı olarak şikâyetçiyiz. Zalimden şekvaya haklıyız. Ama onun için atılacak adımları atmada ketum davranıyoruz.