Günümüzde
insani münasebetlerin giderek zayıfladığı bir hakikattir. Fakat buna rağmen
yolu belediyeye, sucuya, berbere, markete, durağa ve pazar gibi umuma açık olan
yerlere uğrayan çoktur. Dünya menfaati ve ticari temayüllerle kişi,
karşılaştığı her insanın kalbine mutlaka bir iz bırakmaktadır. Ticaretimiz,
ibadetimizi ve İslami davamızı test eden en büyük etkenlerden birini teşkil
eder. Toplumun güveni vücuttaki kalp gibidir. İbadetlerde huşu ne ise ticarette
ahlak da odur.
Bu
ticaret-ahlak ilişkisi içinde işleyeceğimiz konu murabaha konusudur. Bir önceki
yazımda konu şartlarını yazmıştık. Bu yazımda da murabaha şartlarını yazmaya
devam edeceğiz.
e) Şafii, Caferi ve Zeydilere göre murabaha
usulüyle yapılan alışverişteki mala, hamal ve benzeri ücretleri satış işleminin
gereklerinden olan ve mala değer katan her masraf sermayeye eklenir. Hanefi,
Maliki ve Hanbelilere göre caiz değildir. Fakat mala bu değeri katan başkası ve
bu katkıyı bedelsiz yapmışsa onu sermayeye saymazlar. Bu durumda sadece
Hanbeliler şu kadara mal olmuştur diyerek genel bir ifade kullanılmasını caiz
görmüşlerdir.
d) Hanefi, Şafii ve Hanbelilere göre
murabahada esas alınacak semen (anlaştıkları para birimi) satıcıya taahhüt
ettiği bedeli öder. Mesela dolar denildiği halde dinar vermek gibi.
f) Satıcı malı piyasadan daha düşük aldığı
halde piyasa fiyatını kast ederek maliyeti budur deyip o fiyat üzerinden karını
koyarak murabaha ile satarsa; bu durumu beyan etmesi lazım. İmam Muhammed ve
Ebu Yusuf’a göre yakınlarından aldığını söylemek mecburiyetinde değildir. Çünkü
ona yapılan indirim akraba yakınlığı için yaptıklarından indirimin karı
müşteriye yapılmamıştır. Bu görüş daha tercih edilmiştir.
g) Satıcı malı vadeli aldığı için maliyeti
budur diyemez. Bana vadeli gelmiştir. Bu vadeli olan fiyatıdır demek
mecburiyetinde.
h) Satıcının malı aldıktan sonra üzerine gelen
fiyat farkını alıcıya yansıtması tüm fakihlerce muteber görülmüştür.
i) Murabaha usulüyle satılan bir mal uzun süre
yanında kalmış ve bu arada o maldan faydalanmış, fakat bu faydalanma malın
değerini düşürücü gibi olmamışsa bunu alıcıya bildirmesi gerekmez. İmam Malik’e
göre bunu söylemek müstehaptır. Ama malın değerinden bir kayba sebep ise, bütün
fakihlerin ittifakıyla söylenmesi şarttır.
Murabaha
güvene dayalı bir satış olduğu için fiyat ve alım-satım için malın durumu
hakkında müşterinin alımla ilgili irade tercihini etkileyecek hususta yeterli
açıklama yapılmak mecburiyetindedir. Verdiği bilgilerin sonradan doğru olmadığı
tespit edilirse her yönüyle akdi etkiler.
Peki,
biz bunları yazmakla neyi hedefliyoruz? Murabahada, Müslüman bir tüccar, aldığı
malın maliyetini söylemek mecburiyetindedir. Bunu söylediğinde alıcı da onun
karını koyarak taksitle malı almış olacak. Bu ifadelerde herhangi bir yanlışlık
olsa bunu yapan kişi fasık tüccar diye bildirilecek. Bu şekilde yapılan
alışverişi öğrendiği gün feshetme hakkına sahip olur. Feshedilen güne kadar tüm
zararını ondan tahsil edebilir.
Bu
konu kadıya intikal edildiğinde kadı bu hatayı yapan satıcıya tazir cezası
verebilir veya pazardan menedebilir. Ve alıcının varsa mağduriyeti tahsil
edilir.