İsraf, bir kaynağın veya malzemenin gereksiz yere harcanması veya boşa gitmesi anlamına gelir. Bu kavram, şeriatta taşıdığı anlam bakımından hayatın her alanını içine alacak kadar geniş bir manaya sahip bir İslami terimdir. Değerli ve diğer tüm nimetleri verimsiz veya gereksiz yere tüketmek manasında Arapça olan israf; if’al babıyla, sülasi mezidlerin birinci nev’in birinci babından bir harf ziyade olan ve “ekreme” kalıbı üzerine bina edilen bir fiildir. Bu fiilin, hem geçişli hem de geçişsiz gelebilen bir kalıbı vardır. (Lisanu’l Arabi)

 İsraf, geniş anlamıyla hayatın her alanında şeriatın sınırlarının aşılması sonucu meydana gelen her muamelenin adıdır. İmanda, amelde, ahlakta, edepte, karakterde, yetenekte, aile ortamında, eşlerin birbirlerine olan ihtiyaçlarında, evlat ve ebeveyn ilişkilerinde, zaman ve imkanda fırsat ortamı gibi… Bu hususlarda kişinin yapacağı her gayri şer’i girişim birer israftır.

Ferdi ve toplumsal yönüyle karnemiz iyi değildir. Bu bağlamda söylenecek çok hususlar vardır. Mesela; karakter hususunda ya ifrat ya da tefrite gidilerek yapılan israfın diğer tüm israf noktalarından daha fazla yıpratıcı olduğunu düşünüyorum. Birinde aşırı teslimiyet, diğerinde içselleştirilen bir asilik vardır. Birinde akıl duygulara kurban, diğerinde akıl ilahlaştırılmış. Kanaatime göre bu noktanın üzerinde çokça durulması gerekiyor. Konu çok ince ve ustalık ister. Bu bağlamda yapılan israf, çöplere atılan yiyecek israfından daha yıkıcıdır. Birinde eşya, diğerinde karakter israf edilmiş. Yüce Allah israfı sevmez. (A’raf/31) 

Yüce Allah, insanı mükerrem yaratmıştır. (İsra/70) Ve hâlbuki kişi, kendi vücudunun cismi üzerinde olduğu gibi, manevi kimliği üzerinde de sonsuz tasarruf sahibi olmayıp asıl sahibi Yüce Allah’tır. O, her varlık için bu manada bir ölçü koymuş ve sakın onu bozmayın diye emretmiştir.(Rahman/8, 9) Kişi kendi varlığı üzerinde sonsuz tasarruf sahibi değilken, maddi ve manevi varlığı üzerinde bir başkasını tamamen tasarruf sahibi görmesi bir israftır. İnsan onurunda yapılan israf en büyük israf olsa gerek. Bu manada nefislerinizi öldürmeyin(Nisa/29) emri de böyle bir şeydir.

Öbür yanda akıl, bir nimettir. O, ilah hiç değildir. Akıl ilahi vahyi anlamada etken, yönlendirmede edilgendir. Böylece ilim ve akıl vahyi anlamada araçsal bir nimettir. Aklın her kazanımı, kişiyi ilahi anlatımdan elde ettiği kazanımların hizmetine vermelidir. Bu bağlamda “vahiy imam, akıl me’mum” konumdadır. Bu rasyonalist akımın elindeki ilim ve akıl nimetinde şeriatın sınırlarını aşarak yıpratıcı, asi bir halet-i ruhiye dinen büyük bir israftır. İnsanı insan eden onun aklı ve karakteridir. İşte bu her iki noktada alem-i İslam’ın büyük bir israfın içinde diğerlerine alt yapı oluşturan en yıkıcı israf olduğu kanaatindeyim.