Haziran ayına gelindiğinde bütün bir yılın çabasının, endişesinin, kaygısının, amaçlarının ve benzeri duygusal, eylemsel, düşünsel ve psişik(ruhsal) hallerinin son eşiğine gelinir. Haziran ayı herhangi bir isimlendirilmeyle kavramlaştırılmasa da toplumsal bağlamda “Sınav Ayı (LGS VE TYT-AYT)” haline gelmiş bulunmaktadır. Bu sınav ayına bütün bir yıl toplumun bütün kuşakları (dede-nine, anne-baba ve çocuklar) dolaylı ve dolaysız hazırlık yapar ve katılım sağlarlar. Bu sürecin bir yolculuk olduğunu, bütün kuşakların çocuğa odaklandığını ve bir bağ dönüşümü yaşanabileceğini görmemiz elzemdir.
Sınav yolculuğunda seyir halindeki yolcu, çocuğun kendisidir. Sınav güzergâhında revan olan kendisidir. Ancak, refakat ve eşlik edenlerin sayısı bir hayli fazladır. Sınav oturumunda yerin alan çocuğun kendi fiziki halidir. Hayaller, hedefler, oluşturulan planlar, yaşanılması istenen hayatlar yolda olan, yolculuğu yapan çocuğun değil son zamanlarda ebeveynlerin ki olmuştur. Cüretkârlığımızın mazur görülmesi gidişatı muhakeme etmemizi ve yanlış gidişatı doğru hale çevirmekte olması gerekeni oldurtacaktır. Eşlik edenlerin bu yolculukta yanlarına almaları gereken ama yola çıkarken unuttukları çocuğun potansiyeli, bireysel özellikleri, fıtratı ve varoluşunun tınısı oldu çoğu zaman.
Yapılması gerekenleri her zaman eşlik eden veliler bildi. Yolculukta nasıl yürüneceğini, sürekli bir maraton halini, yolculukta dinlenecek müziği, nefes almaya zamanlarının olmadığını ve alırlarsa “diğer akranlarının yani velilerin, hayallerinde-hedeflerinde-planlarında-yaşamayı istediği hayatlarında öne geçeceğine dair sözlerle oluşturulmuş” bir yolculuk müziğini, yorulmaya zamanlarının olmadığını her zaman veliler bildi. Oturup soluklanma ihtiyacını yerine getirme esnasında yolun etrafından gelen sürekli “kaprisli ve arzulu” veliler sesleri çocuğun ihtiyaçlarına kendini kapatmasına sebep oldu.
Şimdiye kadar yazılanlar birçoğumuzu rahatsız etmiş ve kabul edemeyeceğimiz, inkâr edeceğimiz bir yolculuk serüvenidir. Ancak bu durumu kabullenip oluşturduğumuz yolculuk serüvenini dönüştürmemiz gerekiyor. Yolculukta velilerin gördüğü, duyduğu, dokunduğu ve hissettiği kadar kendini göremeyen, duyamayan ve varlığını hissedemeyen bireyler oluşturduk. Bu duygu yüklü temasa yabancılaşan, duyusal temastan kopan bireylerle veliler arasında bozulan şeylerden ilki “bağ” olur. Gündelik hayatta ebeveynler ile çocuklar arasında meydana gelen sorunların birçoğu kopmuş olan bağlardan kaynaklıdır. Ebeveyn ve çocuğu birbirine bağlayan bağlar incelmeye ve zamanla kopmaya başladığında ortaya çıkan şey “yabancılaşma” olacaktır. Bu yabancılaşma çocuğu evinden ve ebeveynlerinden uzaklaşmasına ve hatta yabanileşmesine de sebep olabilecektir. Bireysel ihtiyaç ve hislerden biri olan “insanın evi” arayışı çocuk yaş aldıkça sürekli dışarıya yönelik bir açılış yolculuğu olacaktır. Yaşanacak senaryoları daha fazla detaylandırmak farkındalığımızı azaltıp ebeveynlerimizi korkuya ve kaygıya sevk edeceği için farkına varmamız gereken farkındalığı görmemiz yazının yazılış amacı için elzemdir.
Özellikle ailenin kaygıdan uzak, sakin, olumlu yaklaşımı güvende hissettirir ve çocuğun rahatlamasına destek olur. Aynı zamanda zihnin düşünce diline özen gösterilmeli. Çalıştım; yapabilirim, emek sarf ettim; başarabilirim gibi pozitif kavramlar dünyasında seyahat etmesi onu rahatlatır ve ebeynlerin de baskısını azaltır.
Sınav yolculuğunda dikkat etmemiz gereken; bunun bizim sınavımız olmadığının farkına varmamız gerektiği, onların hayalleri-amaçları- yaşamak istedikleri hayatlarının olduğu, bizim içimizdeki çocuk olmadıklarını, bizimle birlikte yaşayan çocuklarımız olduklarını, ihtiyaçlarımızdan bağımsız olduklarını, onları ikinci hayatlarımız olarak değil müstakil ve öz bir birey olduklarını görmemiz gerekir. Bu görme durumuna erişemezsek bozulacak olan şeylerden ilki kurduğumuz bağlar olacaktır. Sınav yolculuğunun sonu bağ bozumuyla bitmesin.
Sınava girecek bütün çocuklarımızın Allah yardımcısı olsun, bütün çocuklarımıza başarılar… Bütün refakatçilere de geçmiş olsun…