Türkiye’de her yıl “24 Kasım Öğretmenler Günü” olarak kutlanıyor. Günün özet hikâyesi şöyledir.

Mustafa Kemal;

“Başkâtip Bey! yarınki gazetelerde şu başlık olsun: ‘Mustafa Kemal, Millet Mekteplerinin Başöğretmenliğini kabul etmiştir.”

Ertesi gün, 24 Kasım 1928 tarihinde, Millet Mektepleri Yönetmeliği yayımlanır ve yönetmeliğin 1. maddesinde şu ifade yer alır:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Millet Mektepleri Başöğretmenidir.”

Aynı gün, yeni harfleri öğretmek için bizzat tahta başına geçer, bu görüntü o dönemin gazetelerinde manşetten yayımlanır.

1981 yılına gelindiğinde, Öğretmenler Günü’nün resmi tarihini belirlemek için çalışmalar yapılır ve Milli Eğitim Bakanlığı ile Eğitim sendikaları; 24 Kasım’ın, “Öğretmenler Günü” olarak kutlanması kararını alır.

26 Şubat 1981’de Resmî Gazete’de yayımlanarak resmiyet kazanır ve o günden beri aynı gün öğretmenler günü olarak kutlanıyor.

Şu gerçeği unutmayalım. Her meslek grubunun ayrı bir ehemmiyeti vardır. Ama öğretmenlik mesleği gerçekten de çok kutsaldır. Bu kutsallığı yukarıda anlattığım hikayeden değil aksine mensubu olduğumuz dinin referanslarından alıyoruz.

Öğretmenlik mesleğinin “kudsiyeti”, Kültürümüzde ve İslamî geleneğimizde çok derin bir yere sahiptir. Bu ifade, öğretmenliği sıradan bir “iş” ya da “memuriyet” olmaktan çıkarıp, adeta peygamberlik vazifesinin bir uzantısı haline getirir. Bu kutsallığın kaynağını ve vurgusunu şöyle açıklayalım:

Dinî temel olarak:

Kur’an’da ilim öğrenmenin ve öğretmenin sürekli emredilmesi;

Alak Suresi’nin ilk âyetleri: “Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku...

Kalemle yazmayı öğreten...”

“Ben muallim olarak gönderildim” diyen Hz. Peygamber kendisini öncelikle bir öğretmen olarak tanımlıyor. Bu yüzden öğretmenlik, peygamber mesleğinin dünyadaki devamı sayılıyor.

.

Hz. Ali’nin eğitim anlayışı

Hz. Ali (k.v.); hem ilim şehrinin kapısı hem de tarihin gördüğü en büyük eğitimcilerden biridir.

“Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.” sözü bilgi aktaran kişiye gösterilen saygı ve minneti ifade ediyor.

“İlim öğrenmek her Müslüman’a farzdır” anlayışı en güçlü ses olmuştur.

“İlim öğrenmek kadın-erkek her Müslüman’a farzdır.” direktifi bir devrim niteliğindedir.

“Ey insanlar! Biliniz ki dininizi öğrenmediğiniz sürece imanınızın kemali olmaz. İlim de amel etmedikçe fayda vermez.”

telkiniyle uygulamalı eğitimi esas almıştır.

Çocuk eğitimi konusundaki eşsiz prensipleri

Hz. Ali’nin çocuk terbiyesine dair tavsiyeleri bugün bile modern pedagojinin çok ilerisindedir:

| Yaş Dönemi | Tavsiyesi

|0-7 yaş | Çocuğa efendi gibi davran (oynayın, sevin, özgür bırakın)

| 7-14 yaş | Çocuğa köle gibi davran (disiplin, eğitim, emir verin)

| 14-21 yaş | Çocuğa vezir gibi davran (danışın, fikrini alın, dost olun)

| 21 yaş sonrası | Ya dostunuz olur ya da serbest bırakın

İslami kültürümüzdeki yeri

Osmanlı’da “Hoca”, şeyhülislamdan sonra en saygın kişilerdendi. “Hoca” kelimesi aynı zamanda hem din adamı hem öğretmen demekti; ayrım yoktu. Çünkü ikisi de aynı şeyi yapıyordu: insanı kemale erdirmek.

Toplumdaki karşılığı

- Anne-babadan sonra en çok saygı gösterilen kişi öğretmendir. “Eti senin, kemiği benim” diyerek çocuğu tamamen öğretmene emanet etme geleneği vardır.

- Öğretmen, sadece ders vermez; ahlak, edep, insanlık öğretir. Bu yüzden “şekil veren” anlamında “milletin mimarı” sayılır.

- Öğretmenin yaptığı iş, nesiller boyu devam eder. Bir doktor bir insanı, bir mühendis bir binayı kurtarır; öğretmen ise bir milleti inşa eder veya yıkar. Bu yüzden sorumluluğu da bereketi de çok büyüktür.

Günümüzdeki algı ve tehlikeler

Maalesef son yıllarda öğretmenin maddi durumu, toplumsal statüsü ve otoritesi çok aşındı. Bu da “kutsallık” söylemini biraz klişe haline getirdi; bazen samimiyetten uzak, sadece törenlerde kullanılan bir ifade oldu. Ama özünde hâlâ geçerli: İyi bir öğretmen hâlâ bir toplumun en kıymetli varlığıdır.

Bu vesileyle tüm muallimlerimizin gününü tebrik ediyor ve yürüttükleri çalışmalarından dolayı kolaylıklar diliyorum.