Yeryüzünde zulmün olmadığı, zalimin alkışlanmadığı, mazlumun kendisiyle gurur duyduğu, zalimin de yaptıklarından utandığı bir dünya hayal ediyorum. Bu, sadece bir temenni değil; insanlığın ortak vicdanından yükselen derin bir feryattır. Her çağda zulüm olmuş, her dönemde zalimler el üstünde tutulmuş, mazlumlar ise çoğu kez sessizliğe mahkûm edilmiştir. Oysa olması gereken bunun tam tersidir. Zalimlerin ödüllendirilmediği, mazlumların hor görülmediği bir dünyanın özlemiyle yaşıyoruz.
Zulmün her türlüsü insan onurunu ayaklar altına alır. İster bireysel düzeyde olsun ister toplumsal ya da küresel ölçekte; zulüm, adaletin yokluğudur. Ve ne yazık ki bugün, zalimler sadece güvenle yürümekle kalmıyor, çoğu zaman alkışlarla, desteklerle karşılanıyor. Oysa zalim olan biri alkışlanmamalı; tam tersine, yaptıkları karşısında başını öne eğmeli, içini bir utanç kaplamalı. Toplumun adalet duygusu öyle güçlü olmalı ki, kimse başkasına kötülük yapmaya cesaret edememeli.
Mazlum ise utançla değil, onurla yaşamalıdır. Dünyanın herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan bir insan, yalnız olmadığını bilmeli. Dünyanın adalet terazisi, mazlumdan yana ağır basmalı. O kişinin suskunluğu, korkudan değil vakardan olmalı. Çünkü bir insanın uğradığı haksızlık karşısında gösterebildiği sabır ve direniş, insanlığın onurudur.
Ancak gerçek şu ki, birçok toplumda mazlum, suçlu gibi gösteriliyor; zalim ise kahraman ilan ediliyor. Medya, siyaset, ekonomik güç ve hatta kültürel etkilerle zalimler yüceltilirken, mağdurlar unutturuluyor. Mazlumun acısı bile zamanla sıradanlaştırılıyor. Bu tersine dönmüş algı, insanlık vicdanının nasıl da erozyona uğradığını gösteriyor.
Hayal ettiğimiz dünya, sadece barışın değil, adaletin ve merhametin de hüküm sürdüğü bir dünyadır. Öyle bir dünya ki; kimse bir başkasının hakkını gasp etmeye cesaret edemez. Öyle bir dünya ki; zalim olmak utanılacak, mahcup olunacak bir şey olur. Ve öyle bir dünya ki; mazlum, başı dik, alnı açık yaşar. Kendi duruşuyla gurur duyar, uğradığı haksızlık karşısında bile şerefini korur.
Bu dünya hayal değil, mümkün olan bir hedeftir. Yeter ki insanlar suskunluğun zalime cesaret verdiğini fark etsin. Yeter ki her birey kendi vicdanıyla yüzleşsin. Adaletin olmadığı yerde barışın da, huzurun da köksüz olduğunu anlamalıyız.
Zalimlerin çiçeklerle karşılandığı değil, pişmanlıkla yüzleştirildiği bir dünya için mücadele etmeli; mazlumların gözyaşlarının adalete dönüştüğü bir dünya kurmalıyız. İşte o zaman, insanlık gerçek anlamda ilerlemiş olacak. Ve biz, sadece kendimiz için değil, tüm insanlık adına daha onurlu bir yaşamı başarmış olacağız.