Gazze… Bir zamanlar çocuk kahkahalarının yankılandığı, sokak aralarında ekmek kokusunun dolaştığı, evlerinin önünde yaşlıların çayını yudumladığı bir şehir… Bugün ise taş taş üstünde bırakılmamış, göğe yükselen feryatların ve yeryüzüne düşen gözyaşlarının kenti. İnsanca yaşamanın mümkün olmadığı bu topraklarda, insanca ölmenin de mümkün olmadığını bütün çıplaklığıyla gördük. Çünkü siyonist terör devleti İsrail, sadece toprağı değil, insanlığı da ilhak etmeye çalışıyor.

Gazze’de insanlar artık bir rakam, bir istatistik, bir haber satırı değil. Onlar, umudu ellerinden alınmış, yaşam hakkı gasp edilmiş, hayatta kalmak için bile zulme boyun eğmek zorunda bırakılan masum canlar. Çocukların oyuncak yerine molozların arasında saklambaç oynadığı, annelerin evlatlarının cansız bedenini kucağına almak zorunda kaldığı bir coğrafyada, hangi kelime acıyı tarif etmeye yeter?

Ve dünya… Dünya yine üç maymunu oynuyor. Duymuyor, görmüyor, konuşmuyor. Birleşmiş Milletler kararlarının kağıt üzerinde kaldığı, uluslararası hukuk denilen kavramın adeta İsrail’in tank paletleri altında ezildiği bir tablo var karşımızda. Güçlülerin sesi hakikatin önüne geçerken, mazlumların çığlığı kulak tırmalayan bir sessizlikle boğuluyor.

Bütün bu vahşet karşısında sorulması gereken soru basit: İnsanlık nerede? Çocuk mezar taşlarının göğe yükseldiği, hastanelerin hedef alındığı, ekmek fırınlarının bombalandığı bir dünyada hangi değerlerden, hangi medeniyetten söz edebiliriz? Eğer bugün Gazze’de yaşananları görmezden gelirsek, yarın başka bir coğrafyada aynı karanlık senaryoyu tekrar izlemek zorunda kalmayacağımızın garantisini kim verebilir?

Gazze sadece bir şehir değil; insanlığın vicdan terazisidir. O terazinin kefesi her gün biraz daha ağırlaşıyor. İsrail’in pervasızlığına, alçakça soykırımına göz yuman dünya, aslında kendi insanlığını da tüketiyor. Gazze’de yıkılan evler sadece Filistinlilerin değil, hepimizin ortak evinin taşlarıdır. Ve o taşlar düştükçe, insanlık da yerle bir oluyor.

Bugün Gazze’de ateşin ortasında doğan bir bebek, yarın hayatta kalabilirse, belki de bize şu soruyu soracak: “Neden sustunuz?” İşte o zaman hiçbirimizin verecek bir cevabı olmayacak. Çünkü suskunluk, en az saldırının kendisi kadar suç ortaklığıdır.

İsrail’in zulmü, sadece Gazze’nin değil, bütün dünyanın utanç hanesine kazınıyor. Fakat unutmayalım: Hiçbir zulüm sonsuza kadar sürmez. Tarih bize gösterdi ki, zalimler ne kadar güçlü görünürse görünsün, mazlumların duası ve hakikatin gücü bir gün mutlaka galip gelir.

Gazze’nin enkazları arasından yükselen çığlık, aslında insanlığın kendi kalbine yönelttiği bir çığlıktır. Ve o çığlık, bir gün mutlaka yankısını bulacak. Çünkü insanca yaşamanın mümkün olmadığı yerde, insanca ölmenin de mümkün olmadığını gösteren bu büyük trajedi, insanlığın sınavıdır. Sınavı kaybeden, sadece Gazze değil; biziz, hepimiziz.