Güven, samimiyet, helal kazanç ve insani ilişkilerin dibe vurduğu bir çağdan geçiyoruz. Kendisine “insan” hatta “Müslüman” diyen herkesin, özellikle ticaret sahasında, insani ve İslami bir duruş sergilemesi zorunludur. Ancak üzülerek görüyoruz ki, bu duruş her geçen gün biraz daha kayboluyor.

Bugün hemen her sektörde ekonomik sıkıntılardan söz ediliyor. Çoğu kişi bunun sebebini “iş olmamasına” bağlıyor. Oysa asıl problem, piyasada oluşan istikrarsız fiyat artışları ve ticaretin ahlaki ilkelerinin rafa kaldırılmasıdır. Ürün tedariki, üretim maliyetleri veya enflasyon bahanesiyle yapılan gereksiz fiyat artışları, sadece ekonomiyi değil, toplumsal güveni de yıkıyor.

İslam tarihinde ticaret, sadece mal alıp satma işi değil; aynı zamanda bir güven, adalet ve sorumluluk meselesiydi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ticareti, ahlakın vitrine çıktığı bir alan olarak görmüş, “Doğru ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” buyurmuştur. Ancak bugün, kimi tüccarlar sadece kendi çıkarını önceleyen bir anlayışla hareket ediyor.

Bir örnek düşünelim: Geçtiğimiz ay, bir malzeme 300 TL iken, herhangi bir maliyet artışı olmadan 400 TL’ye çıkarıldı. Üstelik bu fiyat artışı, tüm bölgede neredeyse aynı anda gerçekleşiyor. Bu, ticaretin rekabet değil, fırsatçılık üzerinden yürütüldüğünün göstergesidir. Böyle bir ortamda alıcı da satıcıya güvenmiyor, piyasada huzur kalmıyor.

Osmanlı’daki Esnaf Ahlâkı ve Bugüne Uyarlama Yolları

Osmanlı döneminde esnaf ve tüccar olmak, yalnızca sermaye sahibi olmakla değil, ahlâk ve ustalıkla mümkündü. Bir kişi, eğer bir sektörde iş yapacaksa, önce yanında çalıştığı ustasının yanında pişer, mesleğin inceliklerini öğrenirdi. Ancak usta, çırağının hem işinde ehil hem de karakterinde güvenilir olduğuna kanaat getirdiğinde ona “icazet” verirdi. Bu icazet olmadan dükkân açmak mümkün değildi.

Bu sistem, hem kaliteli tüccarların hem de güvenilir ustaların yetişmesini sağlardı. Çünkü ustanın itibarı, yetiştirdiği çırakla ölçülürdü. Bugün benzer bir uygulama getirilse, her imkânı olanın iş yeri açması yerine, ehil ve dürüst esnafın çoğalmasına katkı sağlar. Ticaret, sadece “para kazanma” değil, topluma karşı bir “emanet” olarak görülmelidir.

Çözüm sanıldığı kadar zor değil. Öncelikle ticaret erbabı, fiyat belirlerken maliyet ve makul kâr hesabı yapmalı. Kâr hırsı, ahlaki ölçülerin önüne geçmemeli. Belediyeler ve meslek odaları, fiyat denetimlerini daha sık yapmalı, şeffaflık ve hesap verilebilirlik sağlanmalıdır.

Ticaret kültürümüze yeniden “helal kazanç” bilinci yerleştirilmeli. Çocuklarımıza, yalnızca kâr etmeyi değil, güvenilir olmayı da öğretmeliyiz. Eskiden çarşı esnafı, borcu olan müşterisini tanır, zorluk yaşadığında ödeme kolaylığı sağlardı. Şimdi ise ödemesi bir gün geciken müşteri kara listeye alınıyor. Bu tavır, toplumsal dayanışmayı yok ediyor.

Unutmayalım ki ticaret, sadece para kazanma aracı değil; toplumsal huzurun, kardeşliğin ve güvenin en önemli taşıyıcı kolonlarından biridir. Ahlaklı ticaret anlayışını yeniden canlandırmadıkça, fiyatlar düşse bile gönüllerdeki güveni yerine koymak mümkün olmayacaktır.

Kısacası, helal kazanç uğruna çalışmak, dürüstlüğü esas almak ve insanı merkeze koymak, hem bu dünyada huzurun hem de ahirette kurtuluşun anahtarıdır. Ticaretteki çürüme ancak bu şekilde onarılabilir.

Selam ve dua ile...