İslamiyet teslimiyet demekti.
Müslüman oldum demekle Müslüman olunmayacağını, önce teslim olmamız gerektiğini
bildirmişti Rabbimiz bize. Hucurat Süresi 14. Ayette şöyle buyurmuştu
Rabbimiz; “Bedevîler ‘İman ettik’ dediler. De ki: ‘İman etmediniz. (Öyle
ise, “iman ettik” demeyin.) ‘Fakat boyun eğdik’ deyin. Henüz iman kalplerinize
girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir
şeyi eksiltmez. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Peki, kime ve neye boyun
eğmek, kime teslim olmaktı İslam! Tabi ki her şeyden haberdar olan, alemleri
yoktan var eden, ol demesiyle her şeyi olduran, kuluna şah damarından daha yakın
olan Yaratıcıya teslim olmak. Hiçbir kınayıcının ve hiçbir zalimin zulmünden
korkmadan Allah’a teslim olmaktı İslam.
İmanın kalbe girmesi için
önce teslim olmak gerekiyormuş demek ki. Tek olana ve her şeyden haberdar olana
teslim olmak… Çünkü hiçbir şeyin Rabbimizden habersiz gerçekleşmediğini
bildiğimizde, korkmadan, çekinmeden her türlü zorluğa göğüs gerebilmek için
önce teslim olmak gerekirdi. Çünkü bu davanın yolu çok büyük zorluklarla,
imtihanlarla döşenmişti.
Çünkü bu dava için
canımızdan, sevdiklerimizden ve malımızdan vazgeçmemiz gerektiğini bilmeliydik.
Çünkü bu davaya yeri geldiğinde en iyilerimizi feda etmemiz gerektiğini
bilmeliydik. Çünkü bu davayı yeri geldiğinde bir zalime, yeri geldiğinde
binlerce zalime karşı korumamız için teslim olmamız gerektiğini bilmeliydik.
Yani kısacası başımıza ne geleceğini bilmeden ‘iman ettim’ demekle bu işin
bitmediğini asıl mücadelenin buradan itibaren başladığının farkında olmalıydık.
İşte tüm bu hakikatleri
benliğine işlemiş, sadece ‘iman ettim’ demekle yetinmeyerek, teslimiyetini ve
teslim olduğunun gücünü tüm dünyaya haykırmak için mücahideler çıktı Hindistan
topraklarında. Günlerdir tüm dünyanın gözü önünde, zorba yöneticilere ve zorba
yönetilenlere karşı mücadele veren kahraman mücahideler, Kur’an ayetlerinden
bir ayet olan tesettürlerini, başörtülerini çıkarmamak için direniyorlar.
Özellikle onlardan biri vardı
ki zamana, mekâna ve etrafındaki yüzlerce azgın köpeğe aldırış etmeden başına
taç ettiği iman hakikatiyle daldı sürüye. Tüm azgınların gözlerinin önünden
geçti ve kime teslim olduğunu, hiçbir azgının, zalimin kendisine bir şey
yapamayacağını haykırdı. Elini yumruk yaptı, havaya kaldırdı ve sadece oradaki
azgınlara, sapıtmışlara değil adeta tüm dünyaya haykırdı… ‘Allah-u Ekber,
Allah-u Ekber Allah-u Ekber’…
Üstad Bediüzzaman Said
Nursi’nin, “Hakiki imanı elde eden, kâinata meydan
okuyabilir” sözünün ete kemiğe bürünmüş bir haliydi adeta. Meydan okudu
çağın tüm zalim ve zorbalarına. Kendisine ne olacağını düşünmeden, korkmadan
haykırdı çünkü o teslim olmuştu…
Rabbim bizi sadece iman ettik
diyenlerden değil, iman ettik deyip tümüyle sana teslim olanlardan eyle… (Amin)