Televizyon dünyasında yeni yayın dönemi diye
adlandırılan bir döneme daha girmiş bulunuyoruz. Uçurumdan aşağı düşme hızıyla
aynı hızda, her geçen gün biraz daha seviyesizleşen, biraz daha toplumun dini
ve ahlaki değerlerine savaş açan, aklıyla alay eden, toplumun asıl gündemini
(gündeminde olması gerekeni) yok sayıp, çarpıtan; boş ve saçma sapan gündemler
oluşturarak vakti israf ve zihinleri ifsat eden bir medya ile karşı karşıyayız.
Gençlerimiz dizilerdeki gençleri rol model alarak
yaşantısına yön veriyor, evlerimiz dizilerdeki evlere bakılarak dekore
ediliyor, çocuklarımız hatta bebeklerimiz bozuk zihniyetlerin ürettiği çizgi
filmleri izleyerek büyüyor.
Toplumda mizah anlayışı diye bir şey de kalmadı. Bir
zamanlar güldürürken düşündüren Nasreddin Hoca fıkraları vb. ile tebessüm
edecek kadar saf ve temiz bir mizah anlayışımız vardı. Sadece tebessüm yetiyordu
bize. Kalbimiz İslam ile hemhal olduğu müddetçe boş kahkahalarla doldurmaya
çalıştığımız boşluklar yoktu zaten hayatlarımızda... Şimdilerde ise her biri
bir diğerinden seviyesiz ve utanç verici (sözde) komedi film ve programları
izleyip onların ahlaktan nasipsiz söz ve davranışlarına kahkahalar atmakta bir
beis görmüyoruz.
Daha da ötesi cinayet, ihanet, vahşet, aldatma,
çocuk kaçırma, hak yeme, sömürme, hırsızlık, yalan, iftira nasıl profesyonelce
yapılır tüm detaylarıyla ve her gün istikrarla tabiri caizse toplumun gözüne
sokuluyor.
Bediüzzaman der ki; ‘Batılı tasvir etmek saf
gönülleri tadlil eder(doğru yoldan saptırır ve azdırır), delalete düşürür.’
Tam da bu sebepten dolayıdır ki İslam hukukuna göre
ahlaki suçların toplum içerisinde detaylıca tasvir edilmesi yasaklanmıştır.
Ancak adaletli bir hüküm verilebilmesi için Kadı Efendi’nin istemesi üzerine
detaylıca sorgulanabilir.
Hal böyle iken her türlü melanetin en ince
ayrıntısına kadar her detayıyla toplumun bilgisine sunulmasını nasıl yorumlamak
gerekiyor dersiniz?
Zihinleri yormaya ne hacet! Toplum olarak geldiğimiz
nokta meseleyi her yönüyle tasvir eder nitelikte değil mi sizce de?
Velhasıl toplumda edebi, hayayı, mahremiyet
bilincini, sadeliği, fedakarlığı, diğerkâmlığı, güzel ahlakı, kısacası İslam’ın
güzelliklerini hakim kılmak istiyorsak gelin bu yayın döneminde bütün bu
hayasız yayınları boykot edelim; izlemeyelim, izletmeyelim. Vallahi bu basit
bir eylem değildir. İnanın bu bir cihattır. Çünkü biliyoruz ki onlar bizim
izlememizle güç ve cesaret kazanıp, kazandıkları güç ve cesaretle de bizi ve
evlatlarımızı ifsat ediyorlar.
Rabbimiz İbrahim Suresi’nde, “Görmedin mi, Allah
güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe
yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir.
Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün durumu da;
yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir.
Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle
sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.”
Kulak vermemiz, hayatımızda rehber edinmemiz
gereken, ayette ifade edildiği gibi kökü sağlam ve dalları göğe yükselen nice
izzetli söz varken biz sözlerin en kötüsü olan bu çağın ifsatçı yayınlarına
kulak verirsek durumumuz yerden koparılmış, ayakta durma imkanı olmayan ve bu
haliyle uçurumun kenarında yeşermiş bir ağacın dalına çıkmış ve çıktığı dalı
kesen nasipsiz bir eblehten farksızdır.
Taş başa çarpıyor, baş taşa çarpıyor ama toplumca
ders almıyoruz. Bizler bu gidişe dur demek için bir adım atmadığımız müddetçe
bilmeliyiz ki bizi ve bilhassa çocuklarımızı çok daha büyük sıkıntılar
bekliyor.