0

 

İSLAM ümmetinin değerli âlimlerinin yapması gerekenleri, burada saymaya gerek yoktur. Çünkü eğer İslam ümmetine âlim olma şerefini ve lakabını almışsa, zaten görev ve sorumluluk bilincini en güzel bir şekilde yerine getirmeye çabalayacaktır. Fakat İslam ümmetinde bazen fıtrat gereği çeşitli konularda bir frenlenme sistemiyle karşı karşıya kalabiliyoruz. Bunlardan biri de İslam âliminin bedenini cesaret ile süslemesidir. Çünkü her hayrın başı ilimle olduğu gibi, ilmin ana kaynağı ve miftahı da cesarettir. Bu devirde ilim okumak uğrana, dönemin ashabı kehfleri olmak için, kendini mağara timsali medreselere kapatarak ilme adamak, hatta kimi zaman ilim uğruna Uhdut çukurları misali yangınlarla şehit olmak, aslında cesaretin kaynağından beslenmektir. 

İlim sıfatını kendilerinde barındıran âlimlerin öncelikle bu sıfatla haşir neşir olmaları gerekmektedir. Çünkü âlim, peygamberlerin varisleridir.  Peygamberimizin özelliklerinden biri de yüksek bir cesarete sahip oluşudur. O, insanları İslam’a davet ettiği zaman tek başına idi. İlk yıllarda Müslümanlığı kabul edenlerin sayısı da azdı. Karşısında İslam’ı yok etmek isteyenlerin sayısı çok, maddi güçleri fazla idi. Tüm bunlara rağmen, Müslümanlar güçsüzdür gibi bir hisse kapılmadı. Hatta Peygamberimiz kutsal görevini yaparken büyük tehlikelerle karşılaştı. Düşmanlar O’nu öldürmek, İslam güneşini söndürmek için korkunç planlar yaptılar. Güçlü ordularla Müslümanlara saldırdılar. Fakat Peygamberimiz bunların hiçbirinden yılmadı, ümitsizliğe kapılmadı, görevini devam etti.

İşte bu kutsal görevin hamileri konumunda olan âlim ve müftülerimiz,Batıl ideolojilerin kök saldığı, Batının paramparça etmeye çalışarak Müslümanları küçük küçük parçalara ayırdığı bu bölgelerde, hizmet etmek aslında cihadın ta kendisidir.

Yirmi beş saatini küfre hizmet etmek için çalışan kimselerin olduğu bu dönemde resülüllah sallallahu aleyhi vesellem gelmiş olsaydı, vazgeçilmez bir sünnet olarak kaçırmadığımız kaylule uykusunu, biz bu dönemin Müslümanlarına yasaklamaz mıydı?

Bu tür uykulardan uyanmayarak “fitne uyumuştur uyandırana lanet olsun” hadisinin yerine batının karşı çıkmadığı tek sünnet olan kaylule uykusuna yatan Müslümanların kulağına ne fısıldadığını biliyor muyuz? İnanın Batı kulağımıza  “Müslümanlar uyumuştur. Uyandırana lanet olsun” sözünü şeytani bir şekilde fısıldamaktadır. Biz de bu ninnilerle fitneyi gönlümüz de uyutmaktayız.

Müslüman bir yönetici, hiçbir zaman pes etmemelidir. Hele hele yıllardan beri kirletilmeye çalışılan resmi kurumların temizlenmeye ihtiyacı olduğu bir dönemde, çalışmasını mesai saatinin bitimi ile sonlandırmak, âlimin say anlayışına sığmaz.

Yine yukarı da belirttiğim gibi bu işin önderi, budavaya tek kişiyle başladığı dönemlerde Allaha ibadet edenlerin sayısı sıfır idi. Yani tehlikenin yüzde yüz olduğu, İslam düşmanlığının had safhaya çıkacağı bir ortamda resülüllahsallallahu aleyhi vesellem davasını haykırmış ve hiçbir tehditte ve şantaja aldırış etmeden davasını ileriye taşımıştır.

Şimdi ortamın güzel olduğu, Allaha ibadet eden kulların bulunduğu, rabbine kavuşmak için karayolları ile yolculuk yapmak istemeyip, en uzun mesafeyi en kısa sürede kat eden kimselerin bulunduğu bir ortamda İslami hizmette cesur olmamak aslında uhrevi bir mesuliyettir.

Özellikle resmi kurumlarda bulunan yöneticilerin, daha önce İslam’a düşman olan kimseler tarafından yönlendirilen seleflerinin kötü icraatlarını temizlemek zorundadırlar. Tabi bu temizleme sırasında, öncelikle ilminin yanında güzel bir siyasete sahip olmalı ki, dost görünen güzel sözlü danışmanlarının tuzağına düşmesin. Hatırlanacağı üzere yakın zamanda çözüm süreci isimli sürecin, yılanın anakondaya dönüşme sürecine inkılabı, liderlerin danışmanlarının tuzaklarına düşmeleri sebebi ile olmuştu. Zira yanlış yönlendirmeler, çoğu zaman telafisi zor musibetlere sebep olmaktadır.

Yine makam uğruna hiçbir zaman İslam’ın mukaddesatına yapılan saldırılara sessiz kalınmamalıdır. Hiçbir makam ve mevki İslam’a saldıran zihniyetlere cevap verme makamı kadar şerefli olamaz. Çünkü bu makamda oturduğumuz makamın selefi konumunda olan kimselerin sözlerine ve icraatlarına itibar etmek yerine, selefi salihinlerin sözlerine itibar etmekte fayda vardır; Kuşeyrî, Risalesinde (s.62) “Yeri geldiğinde konuşmak, en güzel bir haslet olduğu gibi, zamanında susmasını bilmek de erdemli insanların özelliğidir.” sözüne yer verdikten sonra, Üstaz Ebu Ali ed-Dekkak’dan da şunları duyduğunu kaydeder: “Hakkı söylemeyen / haksızlık karşısında suskun kalan şeytandır.”

Yine İbnKayyim de el-Cevabu’l-vafî adlı aserinde (s.136) şu ifadelere yer vermiştir:

“Batıl / yanlış şeyleri söyleyerek insanlara nasihat eden, konuşan şeytandır. Hakkı söylemekten sakınan ise dilsiz şeytandır.”

 

Sonuç olarak makam ehli olanların tarih sayfalarında hayırla yâd edilmeleri için,  İslam’a fayda sağlayacak, amellerde bulunmalarıdır. 

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *