YENİDEN İLME YÖNELMESİ
İmam Şafii, başına gelen bu olaydan sonra, valilikteki görevini bırakıp kendini yeniden
ilme verdi. Okudu, okuttu; ders aldı, ders verdi. İnsanlar için fıkıhta ebedi
eserini meydana getirdi. Bağdat'ta Muhammed ibnu’l Hasan'ın evinde konakladı. Onun
eserlerini bizzat kendinden okudu. Böylece hem Irak'ın hem de Hicaz'ın fıkhını
birleştirmiş ve çağın en büyük fakihlerinden ders almış oldu. Bu sayede, fıkıh
ilminin kurallarını tespit edecek kadar yüksek bir mertebeye ulaştı. Bu konuda
muvafık ve muhalif herkes onun bu mevkiini tanıdı. Böylece onun ünü her tarafa
yayıldı, itibarı yükseldi ve nihayet, hakkıyla imamlık mertebesine ulaştı.
Bağdat'ta oturduğu sıralarda Iraklılarla fıkhi münakaşalar yapar ve kendisini
İmam Malik'in talebesi sayardı. Muayyen bir metot ortaya koymazdı. İmam Muhammed
dışında, yaşça kendisine denk olanlarla tartışırdı. İmam Muhammed'i ise
kendisinin hocası olarak görüyor, onunla tartışmaya girmekten çekiniyordu.
İmam Şafii daha sonra Mekke'ye döndü ve Harem-i Şerifte ders vermeye başladı.
Hac mevsimi gelince nice büyük âlimler onunla görüşür, onu dinlerlerdi. İşte bu
esnada Ahmed ibnu’l Hanbel de onunla görüştü. Artık Şafii'nin şahsiyeti yepyeni
bir fıkıhla ortaya çıkmıştı. Bu, ne yalnız Medine ehlinin fıkhı idi, ne de
yalnız Irak ehlinin. Belki de her ikisinden de alınmış yeni bir fıkıh ki, kitap
ve sünnet ilminin olgunlaştırdığı, Arapça'yı ve insanların ahvalini iyi
bilmesinin perçinlediği, kıyas ve re'yin geliştirdiği parlak bir aklın
hulasasıdır.
İmam Şafii, Mekke ve Bağdat arasında gidip geliyor, büyük üstatlarından almış
olduğu emsalsiz ilimle kendi üstün zekasını kullanarak ortaya koymuş olduğu yeni
bir fıkhı insanlara aktarıyor, onları bilgilendirmeye çalışıyordu. Etrafında
toplanan cemaat, bu büyük ilim deryasını can kulağıyla dinliyor, anlattıklarını
benimsiyorlardı. Fakat halk tabakasından bazı kişiler ve görüşler, aşırıya
giderek İslam'la çelişen durumlara düşmüşlerdi. Bu yüzden İmam Şafii, görüşlerin
birbiriyle çarpıştığı ve boğuştuğu Irak'ın gürültülü hayatından uzak kalmak
maksadıyla uzun bir süre Mekke'de oturmayı tercih etti.
İmam Şafii, h. 195 yılında 45 yaşlarındayken yeniden Bağdat'a dönmüştür. Gittiği
her yerde görüşlerini yaymaya çalışan İmam Şafii'nin bazı görüşleri üstadı İmam
Malik'in görüşleriyle çelişiyordu. Fakat üstadına olan saygısından dolayı onu
hiçbir zaman eleştirmiyor, sadece kendi görüşlerini dile getiriyordu. Fakat halk
arasında İmam Malik'in itibar ve saygınlığına dayandırılan birtakım bidatlere
karşı şiddetle mücadele etmiştir.
Şafii bazı İslam ülkelerinde, İmam Malik'ten kalan eserlerin, eşyaların ve
elbiselerin takdis edildiğini duydu. Hatta Müslümanlar arasında öyleleri vardı
ki, kendilerine herhangi bir konuda Resulullah şöyle buyurdu denildiğinde, onlar
da İmam Malik'in sözleriyle itirazda bulunmaya kalkışıyorlardı. Hatta Endülüs'te
halk İmam Malik'in sarığıyla yağmur duası yapıyordu. İmam Şafii ise bütün bu
bidatlere şiddetle karşı çıktı. Zira, insanlar imamlar konusunda aşırıya giderek
tehlikeli bir yola sapmışlardı. Her şeyden önce isabet etmesi de, hataya düşmesi
de mümkün olan bir müçtehidin sözleriyle Peygamberin hadislerine itiraz
edilemezdi. Ayrıca ilim adamlarına itibar ve değer kazandıran onların geriye
bıraktıkları ilim miraslarıdır. Onların sarıklarının, cübbelerinin takdis
edilmesi, ilimlerine değil de kılık kıyafetlerine saygı gösterilmesi çirkin bir
bidattır.
Ayrıca İmam Şafii bazı konularda İmam Malik'in görüşlerine muhalefet etmiş ve
"Hilafeti Malik" adlı bir kitap yazmıştır. Fakat üstadı Malik'e hürmetinden
dolayı bu kitabı meydana çıkarmakta tereddüt etti. Ancak bir yıl aradan sonra
Allah'tan hayırlısını dileyerek kitabı açıklayıp yaydı. Kendisine: "Bunu nasıl
yaptın?" denildiğinde, o: "Üstadım dostumdur, hak da dostumdur, bunlar
birbirleriyle karşılaşınca hakkın dostu olmak daha evladır" dedi.
İmam Şafii bu tenkidi Allah rızası için yaptı. Ancak yine de İmam Malik'i tenkit
ona çok ağır geldi. Çünkü o, üstadı idi. Bu tenkit Mısır'da fıkıhçıların
şiddetli itirazlarına yol açtı. Zira İmam Malik Mısır'da müçtehitler arasında
birinci mertebeyi işgal ederdi. Bu yüzden Malikiler, Şafii aleyhinde harekete
geçtiler. Onu tenkide başladılar. Hatta validen onu memleketlerinden çıkarmasını
istediler. Şafii de yanlış fikirlerle mücadeleye girişti.
0 yorum