0

İnşallah biz bu köşemizde, Mezopotamya bölgesinde yani Kürdistan olarak adlandıracağımız Irak, İran, Suriye, Türkiye çevrelerinde yetişmiş olan mümtaz âlimlerin hayatını işleyerek, onlardan istifade etmeye çalışacağız. Kürt milletinin asıl rehber ve önderlerinin, bu dünyanın soğukluğundan kurtulmak için,  İslam’la barışıklıkları sayesinde,  nasıl ısındıklarını, İslam’a nasıl kurban olduklarını tekrardan hatırlamak istedik. Zira asıl sıcaklık Allah’ın razına uygun olduğu bir sıcaklık ortamıdır. Tebuk gazvesinde Kab bin malik, hava şartlarının sıcak ve güzel ortamına aldanıp, gazveden geri kalmıştı. İşte bu sıcaklık ALLAH Teâlâ’ ve resülüllahsallallahu aleyhi vesellem'in   rızasına uygun olmadığından, onun için gerçek bir kışa dönmüştü. ALLAH Teâlâ’nın onu affetmesiyle tekrar gerçek baharlara kavuşmuştu.

İşte biz bu sebeple yalancı baharlara, cehennemi sıcaklıklara aldanmamamız için Kürt milletinin asıl önderlerinin kimler olduğunu, öğrenmemizde fayda vardır. Sizleri bu güzel âlimlerin hayatıyla baş başa bırakırken, rabbimden hepimize cennetin serinliğini nasip etmesini diliyorum.

MUHAMMED EMİN ERBİL’İ

Son asırda Irakta ve Mısırda yaşamış olan velilerden ve Şafii mezhebi fıkıh âlimlerindendir.  Babasının ismi Fethullahtır. Doğum tarihi bilinmemektedir. Ancak on dokuzuncu yüzyılın ortalarında, Irak’ın Erbil şehrinde doğdu. 1914 (H.1332) senesinde, Kahire’de vefat etti. Kabri, Karafe kabristanındadır.
Kâdiriyye yolu ileri gelenlerinden olan babası Fethullah Efendinin terbiyesinde yetişen Muhammed Emin Erbilli, babasından Kurân-ı Kerim okumayı ve diğer temel din bilgilerini öğrendi. Erbil’de bulunan âlim ve velilerin ilim meclisinde ve sohbetlerinde bulundu. Nakşibendi’ye yolu büyüklerinden Mevlânâ Şeyh Ömer’e talebe oldu. Onun hizmet ve sohbetlerinde bulundu.

Şeyh Ömer Efendinin pek çok yüksek hallerine ve kerametlerine şâhid oldu. Onun sohbetinde ilâhî feyzlere kavuştu. Nefsinin istediklerini yapmamak ve istemediklerini yapmak suretiyle ALLAH Teâlâ’nın rızasına kavuşmaya çalıştı. Nakşibendi’ye yoluna göre yetişip, güzel ahlâk ve iyi haller sâhibi oldu. Hocasının talebeleri arasında en yükseği oldu. Hocasının verdiği vazifeleri, edepli bir şekilde ve tam olarak yerine getirdiği gibi, arkadaşlarına karşı da muamelesi hoştu.
Muhammed Emin Efendi hocasının huzurunda geçirdiği yıllarla ilgili olarak şöyle anlatır:

"Senelerce hocam Ömer Efendinin sohbetinde bulundum. Huzurlarına girdiğimde, edep ve hayâmdan otur demedikçe, oturduğumu ve onun yüzüne baktığımı hatırlamıyorum. O emretmeden huzurdan ayrılmadım. Bazen bana oturmamı emrederdi de ben edep, hayâm sebebiyle oturamazdım. Hocamın huzuruna babasının talebelerinden yaşlı bir zât geldi. Hocam onu benim halvette bulunduğum odaya getirdi. Orada günlerce beraber kalıp müşahede, nefsin istemediklerini yapmak ve riyazete, nefsin istediklerini yapmamağa devam ettik. Gece olduğu zaman bir müddet istirahat etmek için hususi yerlerimize çekildik. Ben o ihtiyar zatın uyuyacağını zannettim.

Hâlbuki o zât ALLAH Teâlâ’nın ismini zikrederek murakabeye daldı. Ben de ona uyup aynı şeyleri. Her ne zaman başımı kaldırıp, o zata baktıysam, bu hâli üzere duruyordu. Yorgunluk hissettiğim zaman kendi nefsime dedim ki: "Ey alçak nefsim! Sen daha ömrün başındasın ve gençsin. Hâlbuki bu zât ihtiyar ve güçsüz hâle gelmiştir. O, ALLAH’ Teâlâyaibâdetle meşgulken sen yorgun olduğunu söylemekten utanmıyor musun?" Böylece günler ve geceler boyu halvette kaldık. Bir gün hocam o ihtiyar zâta; "Bu Erbilli genç nasıldır?" diye sordu O zât; "O genç çok yorgundur" dedi. Ben hocama karşı saygısızlık yaptığımı zannettim. Hocam o zâta; "Niçin yorgundur?" diye sorunca; "Halvette bulunduğum sırada ne zaman başımı kaldırsam, bu genci oturmuş murâkabe eder halde buldum. Nefsim bana istirahat etmemi emrettiği zamanlar ona dedim ki: "Bu kimse genç yaşında uykuya ve istirahata daha çok muhtaçtır. O uyumuyor da sen nasıl uyumak istiyorsun. Halbuki sen dünyâdan yüz çevirdiğini ve âhirete yöneldiğini iddiâ ediyorsun. Bu iddiân ile hareketlerin birbirini tutmuyor" dedim" dedi

Hocam tebessüm ederek buyurdu ki: "Senin onda gördüğünü, o sende gördü.  Benim yanımda sizin aranızda fark yoktur.
Muhammed Emin Erbilî hazretleri hocasının huzûrunda ve sohbetinde olgunlaşıp, yüksek mânevî derecelere ulaştıktan sonra, icazet, diploma ve hilâfet alarak tasavvuf yolunda talebe yetiştirmekle vazifelendirildi. İnsanlara İslamiyet’in emir ve yasaklarını anlatmak ve mübarek zatların kabirlerini ziyâret etmek üzere seyahate çıktı. Bu yolculuğu ve ziyaretleriesnasında çeşitli garip hallerle karşılaştı.

Yûnusaleyhisselâmın kabrini ziyâret ettiği sırada kabirle kendisi arasındaki perde kaldırılınca, Yûnus aleyhi selamın oturduğunu ve peygamberlerin onu gruplar hâlinde ziyaret ettiklerini gördü.  Onların selâmlaşmalarını ve konuşmalarını işitti. Orada hazır olan peygamberler, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem gelmesini bekliyorlardı. Muhammed Emin Erbilî hazretleri, orada bulunanlara dedi ki: "Ben burada hazır bulunanların nurlarını örten büyük ve parlak bir nur görüyorum" Orada bulunanlar; "O buraya teşrif edecek olan yaratılmışların seyidinin nurudur" dediler.

 

Muhammed Emin Erbilî, Yûnusaleyhisselâmın kabrini ziyâretiesnâsında gördüklerini hocasına ve arkadaşlarına anlatınca, arkadaşları ona Peygamber efendimizin meclisini nasıl gördün, diye sordular O buyurdu ki: "Diğer peygamberlerin onun önünde, talebelerin, hocasının önünde edep ve hayâları sebebiyle diz çöktükleri gibi olduklarını gördüm"

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *