Bir zamanlar adaletin, ilmin ve merhametin öncüsü olan İslam ümmeti, bugün paramparça bir halde. Aynı kıbleye yönelen, aynı kitaba inanan bu topluluk, kardeşliğini yitirmiş; birbirini dost değil, rakip hatta düşman görmeye başlamıştır. Kudüs’te ezanlar susturuluyor, Gazze’de çocuklar, kadınlar topluca katlediliyor, Doğu Türkistan’da insanlar diri diri yakılıyor. Lübnan'da, Yemen’de ve İran'da bunca zulüm ayyuka çıkmışken, 57 Müslüman ülke sadece izliyor. Ne ortak bir duruş var, ne güçlü bir tepki… Sanki ümmet değil de çıkarları çatışan ayrı ayrı kabileler topluluğu!
Bu çöküşte yöneticilerin rolü inkar edilemez. Nice “lider” kendi halkına baskı kurarak iktidarını korumaya çalışıyor. Mısır’da Abdulfettah Sisi, seçimle gelen bir Cumhurbaşkanı’nı darbeyle devirdi; on binlerce Müslüman’ı zindanlara attı. Suudi Arabistan'da muhalif sesler susturuluyor, Yemen'de açlıktan ölen çocuklara sebep olan bir savaşta başrol oynanıyor. Bir zamanlar “Müslüman bir yöneticinin kapısı herkese açıktır” diyen Hz. Ömer’in adalet anlayışından bugün eser yok. Yerini korku, çıkarcılık ve Batı’nın onayını arayan pısırık ve korkak liderler aldı.
Bu çöküşün uluslararası boyuttaki sembolü ise hiç şüphesiz İslam İşbirliği Teşkilatı’dır. Kağıt üzerinde 57 Müslüman ülkenin birlikteliğini temsil eden bu yapı, ne yazık ki gerçek bir birlikten çok uzak. İsrail, Gazze’de binlerce sivili katlederken, sadece kınama mesajı yayımlamakla yetiniyorlar. Doğu Türkistan'da camiler kapatılırken, Çin’le olan ticari ilişkiler uğruna sessizliğe bürünüyorlar. Arakan’da Myanmar ordusu kadınları diri diri yakarken, bu teşkilattan tek bir somut adım gelmedi.
En son İran’a karşı başlatılan saldırılarda da aynı sessizlik hakimdi. Terör devleti İsrail’in, İran’ın şehirlerini, altyapısını ve stratejik yerlerini hedef alan açık saldırılarına karşı, yalnızca "endişeliyiz" demekle yetindi. Ne bir yaptırım çağrısı, ne de caydırıcı bir karar alındı. İran’ın egemenlik hakkı çiğnendi. 57 ülkenin oluşturduğu bu teşkilat, yine sadece seyretmeyi tercih etti. Bu yaklaşım, ümmetin gözünde zaten zayıflamış olan güveni tamamen bitirdi.
2003 yılında Irak’a yapılan ABD işgalinde, İİT yine sessizdi. Bugün Irak hala toparlanabilmiş değil. 2011’de Suriye’de başlayan iç savaş, milyonları yerinden etti ama İslam dünyasının ortak bir yardım planı bile oluşturulamadı. Her ülke kendi sınırını kapatmakla meşgul. Bu teşkilat, sadece toplantılar düzenleyen ama irade ortaya koymaktan aciz, adı olan ama ruhu olmayan bir organizasyona dönüşmüş durumda.
Malcolm X’in şu sözü bugün de zihinlerimizde yankılanıyor: “Birlik olmazsak, hepimiz teker teker yok oluruz.”
Müslümanlar artık biliyor. Bu teşkilatın ve bu yöneticilerin ümmeti kurtaracak bir planı yok. Güven duygusu silinmiş durumda. Zira ümmet başsız kalmış, iradesiz bırakılmış, küresel zalimlerin oyuncağı haline gelmiştir.
Ancak umutsuzluk haramdır. Hz. Ali’nin dediği gibi: “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”
Artık konuşmak, birleşmek, ayağa kalkmak zamanıdır. Ümmet yeniden dirilecekse, bu birlik ruhunu hatırlamakla mümkün olacaktır. Aksi takdirde sustuğumuz her zulüm bir gün kapımızı çalacağını unutmamak gerek.
Selam ve dua ile...