İnsan, yaratılışı gereği saygın ve onurlu bir varlıktır. Onu diğer varlıklardan ayıran en temel özelliklerden biri, imanla donatılmış bir kalbe sahip olabilmesidir. Bu iman, insanı sadece dünyada değil, ahirette de yücelten, ruhuna derinlik katan, onu hakikate taşıyan en büyük nimettir. İman, insanı kölelikten kurtarıp sultanlığa eriştiren, zayıf bir bedeni bile kainata meydan okuyan güçlü bir ruha dönüştüren muazzam bir güçtür. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin ifade ettiği gibi, "Hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okur."

İman, sadece belirli ritüelleri yerine getirmekten ibaret değildir. O, insanın kalbine yerleştiğinde, tüm varlığına tesir eden, onu her türlü sahte ilahlara boyun eğmekten kurtaran, özgürleştiren bir hakikattir. İman sahibi insan, hiçbir beşeri gücün, makamın, ideolojinin önünde eğilmez. Çünkü bilir ki gerçek güç ve kudret sadece Allah’a aittir. Bu şuur, insanı her türlü zillet ve esaretten kurtarır. Kalbine yerleşen imanla beraber insan, nefsinin esiri olmaktan çıkar, sahte korkulardan ve kuruntulardan özgürleşir. O, hiçbir dünya menfaati için hakikati eğip bükmez, adaletten sapmaz. Bu yüzden iman, insanı sadece ruhen değil, ahlaken de güçlü kılar.

Bu bakımdan, iman insana özgüven, cesaret ve direnç kazandırır. Tarih, imanıyla zulme başkaldıran, adalet ve hakkaniyet uğruna mücadele eden nice kahramanlarla doludur. Onlar, imanlarının verdiği güçle dünya saltanatlarına meydan okumuş, adaletin, özgürlüğün ve insanlık onurunun bayrağını dalgalandırmışlardır. Hazreti Musa’nın Firavun’a karşı çıkışı, Hazreti İbrahim’in Nemrud’un zulmüne boyun eğmeyişi, Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) müşriklerin baskılarına rağmen hakkı haykırması, bu imanın canlı örnekleridir.

İman aynı zamanda insana sorumluluk yükler. Sadece inandığını söylemek yeterli değildir. Bu inancı eyleme dönüştürmek, hakkı savunmak, zulme sessiz kalmamak ve adaletin yanında yer almak gerekir. İman, insanı harekete geçiren, vicdanını diri tutan, kalbini her daim adaletle dolduran bir güçtür. İnsan, imanının getirdiği bu sorumlulukla, her türlü zorluğa, baskıya ve tehdide rağmen doğru olanı savunur. Tarih, imanıyla zulme başkaldıran, adalet ve hakkaniyet uğruna mücadele eden nice kahramanlarla doludur. Bu insanlar, zor zamanlarda imanlarının ışığıyla yol bulmuş, zulmün karşısında eğilmemiş, haksızlık karşısında susmamıştır.

Unutulmamalıdır ki, gerçek özgürlük ve onur, yalnızca Allah’a kul olmakla mümkündür. Çünkü insan, yaratılışının hikmetine uygun yaşadığında, kalbinde sahte tanrılara yer vermediğinde, gerçek anlamda özgür olur. Yüce Allah, insanı yeryüzünde halife olarak yaratmış ve ona büyük bir değer atfetmiştir. Bu değeri ancak imanla korumak mümkündür. İman, insanın ruhunu karanlıklardan aydınlığa çıkaran, onu doğru yola sevk eden, vicdanını diri tutan, kalbini huzurla dolduran bir güçtür.

Hiçbir kapının önünde Allah’tan ister gibi durmamalı, hiçbir makamın önünde Allah’a eğildiğimiz gibi eğilmemeliyiz. Çünkü iman bize bunu emrediyor. İmanımızı hayatımızın merkezine alarak, özgür, onurlu ve şerefli bir hayat sürebiliriz. Unutmayalım ki, iman insanı insan eder, belki de insanı sultan eder. O yüzden, kalbimizi imanla besleyelim, ruhumuzu hakikatin nuruyla aydınlatalım ve hiçbir beşeri güç karşısında boyun eğmeyelim.

Son olarak, iman sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir duruştur. O, insanı hem bu dünyada hem de ahirette onurlu kılan, kalpleri huzurla dolduran, ruhları karanlıktan kurtaran bir ışıktır. İman, insanı kendine yabancılaşmaktan korur, onu gerçek anlamda insan kılar. Bu yüzden imanımızı kaybetmeden, onu güçlendirerek, hakikate sarılarak yaşamaya devam edelim. Selam ve dua ile...