İbret, varlık ve
olayları sebepleri ve sonuçları itibarıyla doğru bir şekilde değerlendirerek
ders çıkarmaktır. Dünya hayatının bitmek tükenmek bilmeyen heyulaları içinde ne
depremler ne de en büyük ibret olan ölümler bizi uyandırmadı. İnsan nisyanla
malul bir varlıktır, çabuk unutuyor. Hem yaratıcısını hem de yaratıcısının
koyduğu kuralları çabuk unutabilmesi sebebiyle Allah(cc.) insanlara gerek
tarihi olayları gerekse çevrelerinde gördükleri varlık ve olguları hatırlatarak
bunlardan ibret almalarını emretmiş, böylelikle insanları mutlu ve huzurlu
yaşamın temelini oluşturan sağlam inanca ve ahlaki davranışlara yöneltmeyi
amaçlamıştır.
İnsanoğlu,
bu dünyada kimi zaman ibret olan, kimi zaman da ibret alan bir varlık olarak
tezahür eder. Hem kendi içinde kaosu aşamayan, barışı öteleyip devamlı savaş
içinde olanlar, bütüncül değil de parçacı düşünüp ahkâm kesenlerin yeryüzünde
vuku bulan olaylara ibret nazarıyla bakma ferasetinden mahrum kalacakları
yadsınamaz bir hakikattir. Buna karşın olaylara ibret nazarıyla bakıp vahiy
nuruyla yürüyenlerin, sürünenler karşısında nasıl da kutlu bir zafere
erdiklerini bizlere Kur'an öğretmektedir.
Kur'an-ı
Kerim'de ibretlik hadiselere sık sık
değinilmektedir: Bedir Gazvesi'nde az sayıdaki Müslüman
topluluk karşısında hezimete uğrayan müşrik ordusunun bozgunu, ilahlık
iddiasında bulunan firavunun hazin sonu ve Hz. Peygamberle yaptıkları anlaşmayı
bozdukları için Medine'den çıkarılan Nadiroğullarının sürgünü hadisesi,
meseleye ibret nazarıyla bakanlar için çok önemli dersler barındırmaktadır. Çok
değil, daha dün, bu coğrafyada, 2000'li yıllarda, üzerlerine sağanak sağanak
musibetlerin indiği, zamanın üzerlerine abandığı müminler, yaşadığı bin bir
zorluğun ardından Allah'ın izniyle kolaylığa erişen yiğitlerin hayat hikayesi
bu ibretlik hadiselere en güzel örnek değil midir?
İbret
kavramı Kur'an-ı Kerim'de ayrıca insanları hidayete götürecek sürecin önemli
bir aşaması olarak da sunulmuştur. Çevresinde gördüğü varlıklar ve olgular
üzerinde düşünen insan eşyanın yaratılışındaki güzelliği, uyumu eşsizliği fark
edecektir. İbret nazarıyla bakıp gördüklerinden ve yaşadıklarından
dersler çıkararak bunların ardındaki görünmeyen sebebe, yaratıcıya
ulaşacaktır.
Kur'an'da
ibret kavramının çoğunlukla "akıl
sahipleri" ve "basiret sahipleri" ile
ilişkilendirilmiş olması bir hikmete mebni olsa gerek. Doğrusu, kişinin ibret
alabilmesi için hem tabiatın yaratılış ve işleyişini ortaya koyan nesne ve
olgulara, hem de sosyal hayattaki olaylara derin bir sezgi ve kavrayışla
bakması, akli ve kalbi yeteneklerini kullanması gerekir. Aslında insan bunu
gerçekleştirebilecek yetenekte yaratılmıştır. Fakat yaratılışına sırt çeviren,
yaratıcısını unutmuş, ilahi mesaja kulak tıkayan ve körü körüne karşı çıkan ve bağlanan,
diğer deyişle gaflete düşmüş kimselerin ibret almaları mümkün değildir.
Şüphesiz her
şeye ibret gözüyle bakabilen kimse, bir yandan etrafındaki varlıkların ne kadar
mükemmel bir düzene sahip olduklarını görecek, aklıselim davranıp yaratılanlardan
hareketle yaratana ulaşarak Allah'a imanı artacaktır. Tarihi hadiselerin
ibretle değerlendirilmesi ise kişilerin veya toplumların hem aynı hatalara
tekrar düşmemelerini hem de iyi örnekleri takip etmelerini sağlayarak tarihin
mutlak bir tekrardan ibaret oluşunu engelleyecektir.
Bu bağlamda mümine düşen görevlerden biri de gördüklerine daima ibret nazarıyla bakmasıdır. Mümin, varlık ve olguların görünüşüne değil iç yüzüne ve akıbetine bakar, sonunu görür, ona göre hazırlık yapar. Hz. Peygamber(s.a.v)'in müminlere kabirleri ziyaret etmeleri yönündeki tavsiyesi bu amaca matuftur. Zira ölüm/kabir mümine kendisini bekleyen akıbeti hatırlatan büyük bir ibret vasıtasıdır. Nihai akıbetini hatırlayan mümin, kendini bu sefere hazırlar ve böylelikle dünya ve ahiret mutluluğunu kazanır. Rabbim gafletten uyandırıp ibret nazarıyla bakanlardan eylesin!