İngiliz işgalinin ardından bölgeye gelen Yahudi göçmenler, önce Siyonistler tarafından inşa edilen ilk mahallelerden olan Hayfa yakınlarındaki Bat Galim’e gelmişler, ardından yerleşim alanlarını genişletmeye başlamışlardı. 1920 yılında Bet Galim’e gelenler arasında Kauffman isimli Alman Yahudi’si bir mimar da vardı. Genç Yahudi mimar şehir planlamacılığı eğitimi almıştı. Alman ordusunda 1. Dünya Savaşına katılmış, Batı cephesinde Fransızlara karşı savaşırken yaralanmıştı. Filistin’e gelir gelmez Siyonist örgüt tarafından kurulan Filistin Arazi Geliştirme Şirketi’nin baş mimarı olarak çalışmaya başlamıştı. Kauffman, fevkalade hırslı olup sabahlara değin süren çalışmalar sonucunda neredeyse tek başına bütün Siyonist yerleşim alanlarının ve mahallelerinin mimari planlarını tasarlayarak uygulamaya koymuştu.
Kauffman, Filistin’e gelmeye kendi kendine karar vermemişti. Savaşta yaralandıktan sonra tekrar Frankfurt’a dönmeyi planlıyordu ancak bu fikrinden bir anda vazgeçmiş ve ilahi mesajlar ülkesi Filistin’e doğru yola çıkmıştı. Kendisini bu göreve davet eden ise çok erken bir dönemde, 1907’de Filistin topraklarına yerleşen tanınmış Siyonist Artur Ruppin, Filistin’e olan Siyonist göçünün başlıca organizatörlerinden birisiydi. Ve tarıma dayalı Siyonist yerleşim yerleri olan kibutzların (tarıma dayalı tüm mülkiyetin ortak olduğu komün tarzı yaşayan topluluklara verilen isim) ve moşavların( israilde kırsal bölgelerde kurulmuş olan kooperatif tarım köyü) kurulumundan sorumluydu. Ruppin için Richard Kauffman’ın mimari dehası bulunmaz bir nimetti.
Topraksız bir halk ve halksız bir toprak için beraber çalışacağı böyle yetenekli bir adama ihtiyacı vardı. Kudüs İbrani Üniversitesi Yahudi Sosyolojisi Bölümü’nün de kurucusu olan Ruppin ve Kauffman büyük dostluk kurmuşlardı. Kauffman, daha sonra 1927 yılında İngiliz mandasının Şehir Planlama Komitesine atanacak ve sadece Hayfa’da değil, Filistin’in her yerinde tasarımlar yapmaya devam edecekti. Bu komitenin amacı, işgalci ve gecekondu Siyonist Yahudilerin Filistin topraklarına yönelik işgal ve talan girişimlerine tarihsel meşruiyet kazandırmaktı.
İngilizler ise yaptıkları inşaatlarla bir Filistin şehri olan, hatırladıkça hayıflandığım ve iç çektiğim Hayfa’nın farklı bölgelerini birbirine bağlayan yeni demiryolu hatları kuruyorlar ve Yahudi göçleri ve işgallerinin daha rahat gerçekleşmesini sağlıyorlardı. Öte yanda sondaj çalışmaları 1920 yılında başlayan Hayfa Limanı’nın açılmasına da az bir zaman kalmıştı. Liman açıldığında, Yahudi göçü çok daha kolay olacaktı.
Tarihler 1925’i gösterirken gasıp ve talancı Yahudiler Hayfa’da boy göstermeye başlamışlardı. Garibim Filistinli çocuklar, hayatlarında ilk kez gördükleri bir şeye de şahit olmuşlardı. Yahudiler, “Şavuot “ dedikleri bir bayramı kutluyorlardı. Yahudi inancına göre kutsal gördükleri Filistin topraklarında gerçekleştirdikleri tahıl hasadının ilk meyvelerine “Bikurim” adı veriliyordu. Bu bayram, bir festival halini alıyor ve günlerce sürüyordu. Resmi geçit törenleriyle başlayan kutlamalar, mahsulde yüksek başarı elde eden kimselerin yeni iş makinelerini sergilemeleriyle devam ediyordu. Tabi bu imkânlara İngiliz Sömürgeciliğinin marifetiyle sahip olmuşlardı. Sözüm ona, Yahudiler Hayfa caddelerinde traktörlerinin üzerinde, gururla dolaşıyorlardı. israilin Tora kitabında “Süt ve bal akan ülke” olarak tasvir edilmesine nispetle, bayram boyunca süt ürünleri, özellikle de süt ve peynirle yapılan tatlılar tüketmeleriydi.
Filistinli çocuklar, şaşkınlıkla uzaktan izlerlerdi bu kutlamaları. Ancak uzun zamandır şehrin merkezinde açılmayı bekleyen caminin açılması, önemli bir eylemdi. Caminin açılışı, sadece topraklarının ellerinden alınmasına değil sahip oldukları İslam kimliğinin silinmesine karşı da bir itirazdı çünkü. Ve okunan ilk ezanda büyük bir mesaj da gizli olacaktı. Ne yaparsanız yapın, Filistin bizim vatanımız ve bizim vatanımız kalmaya devam edecek.