Kim bu usta algı yönetmeni, merak ettiniz değil mi? Haydi, Efendimizin peygamberliğini ilan edip halkı İslam’a davet ettiği, bin bir cefa ve eza çektiği yıllara birlikte gidelim.  İlk etapta aklımıza Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi İslam düşmanları gelebilir. Oysa tebliğ ve davet çalışmalarının önündeki en büyük engellerden biri Velid Bin Muğire’ydi. Mekke aristokrasisinin önde gelen isimlerinden sayılan Velid, halkın Efendimiz Hz. Muhammed’e gelen ayetlerden etkilenmemesi için yoğun mesaisini harcayan entelektüel bir kişiliğe sahipti. Kafası çalışan ve stratejik düşünebilen Velid’in, halkın algılarını yönetme konusundaki ustalığı da müşriklerce biliniyordu. Velid’in algı yöneticiliği, Kur’an-ı Kerim’de çarpıcı bir şekilde ifade edilmektedir:

“Yarattığım o şahsı (cezalandırmak üzere) tek başına bana bırak!

Kendisine geniş bir servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim;

Önüne nimetleri serdikçe serdiğim, arkasından daha fazla vermemi bekleyen kişiyi!

Hayır, umduğu gibi olmayacak! Çünkü o, bizim ayetlerimize karşı inatla ­direnmektedir.

Ben de onu sarp bir yokuşa süreceğim!

O, düşündü taşındı, ölçtü biçti.

Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti!

Sonra kahrolası ne biçim ölçtü biçti!

Sonra baktı.

Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.

En sonunda sırtını dönüp gitti ve kibrine yenildi.

“Bu” dedi, “Olsa olsa eskilerden nakledilmiş bir sihirdir.

Bu, insan sözünden başka bir şey değildir.” (Müddesir: 11-25)

Müşrikler, Mekke halkının Allah Resul'üne rağbet edip davetine icap etmesinden endişe ediyordu. Velid’e gitmişler, “ne yapacağız?”  Diye sormuşlardı. Algı yönetmeni Velid, Hz. Muhammed’i dinlemiş, Onun mesajından etkilenmişti. Tabiri caizse, ava giderken avlanmıştı; etkileyeyim derken etkilenmişti. Bu durumda Velid’in ne söyleyeceği önemliydi. Öyle bir şey söylemeliydi ki Allah Resul'ünün halkın psikolojik dünyasında bırakmış olduğu etkiyi kırabilsin. Bu, Velid’in halkın algısını yönetme becerisine bağlıydı. Hemen tepki vermedi. Duygusal davranmadı. İnceden inceye düşündü, ölçtü, biçti ve tarttı. Muhtemelen zihninde şunlar geçiyordu: “Öyle bir şey söylemeliyim ki, söylediklerim hem halkın aklına yatsın hem de Muhammed’in sözleri ilahi bir söz olarak algılanmasın.”

Velid, kolaya kaçıp, “Bunlar deli saçması sözlerdir” dememişti. Hem Velid hem Mekkeliler, Hz. Peygamber (s. a. v)’in deli olmadığını; bilakis zeki, güvenilir ve adil olduğunu biliyordu. Böyle bir suçlama halk üzerinde etkili olamazdı. Hz. Muhammed’in kişiliğine saldırıp, Onu ihtirasla, menfaat vb. şeylerle suçlamak uygun düşmezdi. Velid, ölçüp biçmesinin sonucunda kitleler üzerinde etkili olacağını düşündüğü argümanı sonunda bulmuştu: “Bu eskiden beri bilinen bir sihirdir; insan işidir.”

Dikkatlice düşünüldüğünde Velid’in argümanının ustaca planlanmış olduğu görülecektir.  Resulullah’ın söylediklerinin “sihir” olarak tanımlanması, algı yönetiminin iki önemli özelliği dikkate alınarak yapılmıştı. Birincisi, halkın Resul-i Ekrem’den dinledikleri, eskilerin bildikleriyle (sihirle) ilişkilendiriliyor ve halkın dinlediklerini nasıl yorumlaması gerektiğine rehberlik ediyordu.

 

Sihir kavramının “bilerek saptırma” yahut “yanıltma” anlamlarının yanında “bir şeyi olduğundan başka türlü göstermek, aldatmak, oyalamak; birinin ilgisini çekmek, gönlünü çelmek” gibi başka manaları da yok değil. Sihrin tanımında yer alan “bilerek saptırma, yanıltma” anlamı, algı yönetimi ve manipülasyon kavramlarının anlamıyla örtüşmektedir.

Dünün ve günümüz dünyasının Velidleri, Efendimizi ve mutahhar al-i beytini algı yönetimi ve manipülasyon yapmakla suçlayarak, psikolojik savaşın en önemli saldırılarında bulunmaktadırlar. Bu bozguncu taifenin, menfaatlerini tehdit eden kişileri “bozgunculukla“ suçlamaları işin cabası. Tehdit altında olan kendi sömürü sistemleri olmasına rağmen bu tehdit sanki halka yönelik, halkın menfaatlerine yönelik bir tehditmiş gibi sunulması algı yönetimidir.