Eğitim-öğretim yılının sonuna doğru yaklaştığımız şu günlerde, ülkemizin dört bir yanında düzenlenen yıl sonu etkinlikleri, bahar şenlikleri, piknikler ve balolar ne yazık ki güzel bir amaca hizmet etmekten uzaklaşıyor. İlkokuldan üniversiteye kadar çeşitli kademelerde gerçekleştirilen bu organizasyonlar, gençlerimize eğlencenin yalnızca “sınırsızlıkla” mümkün olduğu yanlışını aşılamakta, onları ahlaki bir boşluğa sürüklemektedir.
Örneğin geçtiğimiz yıl bir Anadolu lisesinde düzenlenen bahar şenliğinde, velilerin izni alınmadan karma dans yarışmaları düzenlenmiş, sosyal medyada yayılan görüntüler tepkilere neden olmuştur. Aynı şekilde bazı üniversitelerde düzenlenen yıl sonu konserlerinde alkol kullanımının serbest olması, öğrencilerin uygunsuz görüntülerle gündeme gelmesine neden olmuştur. Bu tür olaylar yalnızca birkaç münferit vaka değil, giderek artan bir eğilimin yansımasıdır.
Toplum olarak en büyük hazinemiz olan gençliğimizi; değerlerinden koparan, onları kızlı erkekli karma ortamlarda başıboş bırakıp hislerinin peşine sürükleyen bu ifsat faaliyetlerine karşı sessiz kalmak, geleceğimizi karanlığa teslim etmektir. Elbette her birey gibi gençlerin de eğlenmeye, dinlenmeye, sosyalleşmeye hakkı vardır. Ancak bu hak, onları fıtratlarından, aile yapısından, inançlarından ve kültürel değerlerinden koparıyorsa bu artık bir “eğlence” değil, bir yozlaşma sürecidir.
Şu soruyu sormak hepimizin görevidir: Çocuklarımızın katıldığı bu organizasyonlar, onlara ne kazandırıyor? Saygı, edep, iffet ve sorumluluk gibi kavramlar mı pekiştiriliyor, yoksa tüketim kültürünün, hedonizmin (hazcılık) ve sınır tanımazlığın etkisi altında mı bırakılıyorlar? Ne yazık ki çoğu zaman ikinci seçeneğin hüküm sürdüğünü görüyoruz.
Bir üniversite öğrencisinin sosyal medya paylaşımı bu gerçeği gözler önüne seriyor: "Festival haftasında üç gün okul yoktu, sabahlara kadar eğlendik ama namaz aklımıza bile gelmedi." Bu sözler, eğlencenin yönünü ve gençler üzerinde nasıl bir tesir bıraktığını özetlemektedir.
Anne babaların, öğretmenlerin ve yöneticilerin bu konuda sorumluluğu büyüktür. Müfredatlarımıza değerler eğitimi daha etkin biçimde entegre edilmeli, gençlere alternatif ve helal eğlence ortamları oluşturulmalıdır. Örneğin bazı belediyelerin düzenlediği “Gençlik ve Değerler Kampı” gibi etkinlikler hem sosyal hem manevi yönden gelişimi destekleyen güzel örneklerdir.
Eğlenmek, insanın tabiatında vardır. Ancak bu eğlence; sınır tanımayan, ölçüsüz, başıboş ve sorumsuz olursa, telafisi zor yaralar bırakır. Bugün "eğlence" adı altında yapılan bazı etkinlikler, aslında birer ahlaki erozyon faaliyetidir. Bizler susarsak, yöneticiler görmezden gelirse, medya çarpıtırsa ve eğitimciler duyarsız kalırsa yarınlarımızı emanet edeceğimiz bir gençlik bulamayabiliriz.
Gençlik elden gitmeden, ahlaki değerlerimizi yitirmeden, hep birlikte bir uyanışa ihtiyacımız var. Çünkü çocuklarımız sadece bizim değil, ümmetin ve insanlığın da umududur. Bu umudu karartmaya kimsenin hakkı yok.
Selam ve dua ile...