Gazze’ye yönelik soykırımdan
söz edildiğinde, kalplerini ve kalemlerini kötülüğün en somut hali olan
siyonizme satmış olanlar hemen şöyle bir argümana sarılırlar: “HAMAS,
israil’in var olma hakkını kabul etmiyor.”
Mesele gerçekten de sadece bu
mu?
Bir asırdır süren işgali,
sürgünleri, katliamları bir tarafa bırakarak meseleye, “iki devletli
çözüm” penceresinden bir daha bakalım.
İşgalci terör rejimi, hiçbir
dönem “iki devletli çözüm” fikrine yakın durmadı.
Eğer Filistin devletinin
tanınmasına ses çıkarmamışsa bu onayladığı ya da işlevselliğine izin vereceği
anlamına da gelmedi. Özellikle “Toprak karşılığı barış” fikrine
inandırılmış olan Arafat sonrası “işgalci yerleşimlerin” artırılması,
Batı Şeria’daki Filistin yerleşimlerini birbirinden ayıracak şekilde koridorlar
oluşturulması, sık sık infaz ve tutuklamalara başvurması, Siyonistlerin çok
farklı bir ajandayı devreye soktuklarını gösterdi.
Siyonist çete hiçbir zaman
Filistinlileri “kendi topraklarında yaşayan bir halk” olarak görmedi.
Tüm çabası ve hesapları Filistinliler için hayatı elden geldiğince zorlaştırıp
çekilmez hale getirerek onları göç etmeye zorlamaktır.
İşgalci terörü kınayanlar
da, “HAMAS ortadan kaldırılmalıdır” diyenler de nihayetinde “İki
devletli çözüm” fikrinde birleşiyorlar.
İlginç olan ise bunun Amerika
tarafından bile dile getirilmesi…
Oysa Oslo’nun mimarı olan
Amerika, Siyonist cephenin en ılımlısından en radikaline kadar hiçbir tonunun
“iki devletli çözüm” fikrine yakın olmadığını bilmesine rağmen, askeri ve
ekonomik yardım yapmaktan geri durmadı.
Hatta Netanyahu ve ekibi, Tel
Aviv’deki protestolardan dolayı Biden’i ve Amerika’yı suçladığında bile
Amerikan tarafından “orantılı” bir cevap verilmedi.
Siyonist cephenin söylemi
netti:
İşgal çetesi İletişim Bakanı
Shlomo Karhi, birkaç gün önce klasik Siyonist söylemi yineledi: “Burada
Filistin Devleti olmayacak" diyen Karhi, "Ürdün ile deniz
arasında başka bir devletin kurulmasına asla izin vermeyeceğiz. Asla Oslo'ya
geri dönmeyeceğiz.”
Yani katliam ve vahşet
karşısında fiili olarak hiçbir şey yapmayan ülkelerin
tümünün “Filistinlilerin haklarını savunuyoruz” görüntüsü vermek
için “İki devletli çözümü destekliyoruz” söylemi, tümüyle altı boş,
pratikte hiçbir karşılığı olmayan bir şeydir.
Amerika ve çetesi karşısında
bir araya gelme ve bir güç oluşturma iddiasındaki Bricks ve Şangay aktörleri de
İslam dünyasındaki iktidar sahipleri de Siyonist çetenin kınamalardan dolayı
stratejisini değiştirmediğini, hatta bu kınamaların da Amerikan vetosu
nedeniyle havada kaldığını iyi biliyorlar. Hiçbiri ne tek tek ne de toplu
olarak Amerika ve çetesini karşısına almaya cesaret edemiyor. Yaptırımlardan
dolayı sıkıntı çeken Rusya’nın durumu ortada…
Ortada çözüm için iki seçenek
kalıyor.
Ya Batı’daki iktidar
sahiplerini büyük halk kitleleri ile adım atmaya zorlamak ya da direnişin
işgalciye ve dostlarına hak ettikleri cevabı vermesini beklemek…
Birincisi bazı Filistinliler
için büyük bir hayal ve belki de tek yol.
Edward Said de böyle
düşünenlerdendi:
“Bir halk olarak biz Filistinliler,
Güney Afrika’daki “apartheid karşıtı” hareketin yaptığını yapmalıyız: Yani,
Avrupa’da ve özellikle ABD’de meşruiyet kazanmalı ve bunun sonucunda apatheid
rejimini gayrı meşru kılmalıyız. Filistin’in kendi kaderini tayini konusunda
herhangi bir ilerleme sağlamak için, israil sömürgeciliğinin bütün ilkesi
benzer şekilde gözden düşürülmelidir.”
Çok kıymetli bir düşünce
adamı olan E. Said’in siyonizmin asıl merkezinin ABD olduğunu görememesini
yadırgadığımızı belirterek şunu diyebiliriz: Eğer Edward Said, 7 Ekim’i ve
sonrasını görmüş olsaydı büyük ihtimalle düşüncelerini revize eder ve
direnişten başka yol olmadığını söylerdi.
Evet, direnişten başka yol yok, çünkü yakın tarih bize net olarak göstermiştir ki, Siyonist terörist ancak güçten anlar.