Gazze’de soykırım en şiddetli şekliyle devam ederken kimler ne yapıyor bir bakmak gerekir öyle değil mi?
Türkiye’de, işgale karşı direnenlere “terörist” diyen ana muhalefet partisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump ile görüşebilmek için Amerikan firmasından 300 adet uçak alımı sözü verdiğini, Gazze üzerinden pazarlık yaptığını öne sürüyor. Cumhurbaşkanı buna karşılık “yanımızda mıydı?” cevabını veriyor.
Hükümete yakın medya Erdoğan’ın Gazze konulu toplantıda soykırımın en büyük destekçisi ile yan yana masanın başında oturmasını büyük bir başarı diye yansıtıyor.
Trump ile aynı masada oturan İslam ülkeleri liderleri “Toplantının başarılı geçtiğini” söylüyorlar; ama Gazze’de açlıktan ölümler artıyor, insanların üzerine bombalar yağmaya devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel kurulunda yaptığı “tarihi” konuşmada ‘Artık ateşkesin ilan edilmesi, israilin Gazze’den çekilmesi, insani yardım faaliyetlerinin sürdürülmesi gerektiğinden söz ediyor.
Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto, barış için israilin güvenliğinin garanti altına alınması gerektiğini söyleyerek “işgalin meşru sayılması gerektiğini” ima ediyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un ateşkes isterken derdi ise soykırımcı katillerin itibarının zedelenmesi:
“israilin HAMAS’a karşı güvenlik stratejisi başarısız oldu. Liderlerini öldürdüler, bu bir başarı. Ama savaşın başında 25 bin HAMAS savaşçısı vardı; yarısını öldürdüler, HAMAS aynı sayıda yeni savaşçı topladı. Bugün savaşçı sayısı baştakiyle aynı. Bu da gösteriyor ki HAMAS’ı ortadan kaldırmak için topyekûn savaş çözüm değil; bu sadece israilin itibarını yok ediyor.”
Sumud filosu, ablukayı kırmak için yüzlerce engeli aşıyor ve insanlığın vicdanının sesi olarak kınama ve çağrıların ötesinde “söylemden eyleme” geçerek önemli bir adım atıyor.
Soykırımcıdan tacizler ve saldırılar yapılıyor filoya; ama “askeri koruma” anlamında İtalya’dan gelen açıklama dışında bir hareketlilik yok maalesef. En azından bu yazı yazıldığında bir şey yoktu.
Soykırım davasını da İslam ülkelerinden biri değil de Güney Afrika cumhuriyeti açmıştı.
Bu Güney Afrika cumhuriyeti için insani ve ahlaki büyük bir adımdı; ama İslam dünyası açısından zilletin belgesiydi maalesef.
İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, soykırımcı teröristlere karşı 9 maddelik yaptırım kararını açıklarken şu açıklamayı yapmıştı:
"Akılsızlık ve barbarlığın arkadaşlığındansa insanlığın yalnızlığını binlerce kez tercih ederim. Filistin'in bize ihtiyacı var ve İspanya onun yanında olacak. Tarih, Gazze'ye karşı duyarsız kalanları yargılayacaktır.”
Ürdün ve BAE’nin soykırımcı terörist rejim ile siyasi ve ticari ilişkilerini azalttığına dair ise bir açıklama duymadık maalesef.
Çağrıların ve kınamaların arasında askeri seçenekten söz eden de yine bir İslam ülkesi değil.
Gustavo Petro, yaptığı çağrıyla insanlığın ortak vicdanının sesi oldu adeta.
Kolombiya Devlet Başkanı Petro, BM genel kurulunda şunları söyledi:
"İnsanlık, Gazze'deki soykırıma bir gün daha tahammül edemez. israil Başbakanı Binyamin Netanyahu ve soykırımdan sorumlu olanların ABD ve Avrupa'da serbestçe dolaşması kabul edilemez. ABD Başkanı Donald Trump soykırımın suç ortağıdır. Bu forum soykırımın sessiz tanığıdır.”
Petro da bir çağrıda bulundu; ama bu şimdiye kadarki “ateşkes” çağrılarına benzemiyordu:
“Soykırımı kabul etmeyen ülkelerden oluşan güçlü bir orduya ihtiyacımız var. Dünya milletlerini, Filistin'i savunmak için silah ve ordularını bir araya getirmeye davet ediyorum. Gazze'de diplomasi denendi, durumu çözemedi. Yeterince söz söyledik, bugünün sloganı "Özgürlük ya da ölüm."
Maalesef bu sözleri de İslam dünyasından bir ülke lideri, bir iktidar sahibi söylemedi, söylemedi.
Maalesef…