Küreselcilerin en çok kullandıkları ifadelerden biri şuydu: Dünya büyük bir köye dönüştü. Böyle bir dünyada “Tam bağımsızlıktan” söz etmek anlamsızdır.

Ekonomilerin birbirine bağlı olduğu, teknolojinin tam olarak kimseye ait olmadığı, kültür ve geleneklerin bile küresel rüzgarların etkisinde kalıp yeni formlara sahip olduğu bir dünya…

Böyle bir dünyada meclislere, anayasalara, milli ordulara sahip olmak bir ülkeyi bağımsız yapar mı?

Ülkeler, uluslararası yasalara uymakla yükümlüdürler, hatta ticarette bile uluslararası mahkemeler devreye girip bir ülkeye diğeri lehine ceza kesebiliyor.

Huzur ve güvenliğin evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde korunduğu, suçluların bulundukları yerde yakalanıp suç işledikleri yere iade edildikleri, suçların cezasız kalmadığı bir dünya…

Böyle bir dünyada “Tam bağımsızlık” olmaması, ülkelerin birbirlerine birçok açıdan “bağımlı” olması, insani ve ahlaki değerlerin her yerde geçerli olması kötü bir şey olmasa gerekir, diye düşünüyorsunuz.

Farkındaysanız bir ütopyadan söz ediyoruz, çünkü gerçek dünya hiç de öyle değil.

Herkesi bağlayan kurallar, güçlü olanlara işlemiyor mesela.

Yüzlerce belge ile Siyonist teröristlerin Gazze’de yaptıklarının “soykırım“ olduğu ortaya konuyor; ama gücü ellerinde bulunduranlar bu vahşete hamilik yapıyor ve yaptırıma bile müsaade etmiyorlar.

Amerika’nın başındaki kişi Körfez emirlerine “Bu kadar para size fazla” diyor, “Topraklarınıza yerlerinden zorla sürülmüş Filistinlileri alabilirsiniz” diyor, bir şehir en vahşi şekilde saldırıya uğrayıp içinde yaşayanlar soykırıma uğratıldığında meseleye ticari bir çözüm önerebiliyor.

Hakarete ve aşağılanmaya maruz kalan ülkelerin liderleri “bağımsız” olduklarını iddia edebiliyorlar.

Türkiye’de kimi analistler de karşılaştırmalar yapıyor ve “Bizler onlar gibi değiliz, tam bağımsızlık yolunda ilerliyoruz” diyorlar.

BM toplantıları ve sonrasında yaşananları göz önünde bulundurduğumuzda bu iddiaların altının pek de dolu olmadığını bir kez daha gördük.

Elbette ki siyasette gerçekçi olmak, kendi gücünü de dünya sahnesindeki diğer aktörlerin de gücünü bilmek ve adımları dengeli atmak önemlidir; ama bağımsızlık için “bağımlılığın sebebi olan ana damarları” doğru tespit etmek ve “kontrollü tasfiye” süreçleri başlatmak gerekir.

Küresel sistemin defolarına itiraz ederken sistemin önemli aktörleri arasında güç dengelerine göre yer almak mı yoksa “önemli aktörlerden” olmak için “bağımlılıkları” aparatları ile beraber devre dışı bırakacak politikalar mı? Buna karar vermek lazım.

Eğer Trump’ın yanı başında oturuyor olmayı bir ayrıcalık olarak görüyorsanız, Amerika’nın ulusal çıkarlarını koruma amaçlı yürürlüğe sokulan “CAATSA yaptırımlarından” şikayet ediyorsanız, siz daha “Tam bağımsızlık” denilen şeyin kıyılarında bile dolaşmıyorsunuz.

Büyük laflar değil büyük işler yapabilmek ve güçlünün değil, hakkın ve adaletin yanında olabilmektir önemli olan.

Bağımsızlık için en önemli şey bedel ödemeyi göze alabilmek ve kararlılıktır.