Otokontrol,
kişinin öfke anında kendini kontrol etmesi demektir. Kendini kontrolden kasıt
da kişinin hem kendi duygularının hem de başkalarının duygularının farkında
olması ve muhatabını anlamasıdır. Aynı zamanda empati kavramıyla da yakın
ilgisi ve bağlantısı vardır otokontrol sözcüğünün... İnsanoğlunun öfkesine
yenilip acımasız ve bencil davrandığı dönemler olur. Tam da böyle anlarda haset
duyguları tavan yapıp kendini dünyanın merkezi görür insanoğlu. Bu bakımdan o, sürekli
talep eden taraf konumundadır.
Oysa
sosyal bir birey olmak kendisinden başka bireylerin varlığını kabul ederek
onlarla uyum içerisinde yaşamayı gerektirir. Mümin, aile, sosyal ve siyasal
ilişkilerinde uzlaşan ve uzlaşılan bir kişiliğe sahip olmalıdır. Aile reisleri
başta olmak üzere Müslüman her birey otokontrol mekanizmasını geliştirip
öfkesini yenmesini bilmelidir. Otokontrol, dürtülerimizi bastırma
becerisidir. Uzun soluklu hedeflere ulaşmak isteyen bir dava
adamı aklıyla hareket edip duygularını kontrol etmeyi bilmelidir. Kendini
kontrol etme becerisi kazanan bir birey, bütün dikkatlerini hedeflerine
ulaşmaya yöneltir. Otokontrol sistemi düzgün işleyen kişi şu özelliklere sahip
olmalıdır:
1.Başkalarının haklarına ve isteklerine saygı gösteren,
Kendini
muhatabının yerine koyup empati kurabilen,
3.Ahlak
ve vicdan duygusuna sahip olan,
4.Kendini
sözel ve güzel olarak ifade edebilen,
5.Kendi
değerinin bilincinde olan ve kendine güven duyabilendir.
Başkalarına
yardım ve iş birliği becerilerini kazanmak gibi birtakım değerlere sahip
olmadan otokontrolden söz edemeyiz. İnsanın otokontrol sisteminin devreden
çıkıp koptuğu anlar daha çok öfke anlarıdır. Öfke yangın gibidir, bir evi sardı
mı acil suya ihtiyaç duyulur. Allah Resulü(s. a. v ): "Öfke
şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır; öyleyse biriniz öfkelenince
hemen kalkıp abdest alsın. Zira ateş su ile söndürülmektedir." buyurmuşlardır.
(Ebu Davud)
Efendimiz(s
.a. v)'in pak zevcelerinden biri Hz. Peygamber'i göğsünden iteledi. O hanımı
gören annesi, onun bu hareketini şiddetle kınayarak kızını azarladı. Bu durumu
müşahede eden Peygamber (a. s) kayınvalidesine şöyle dedi: "Onu azarlama,
kendi haline bırak. Onlar senin gördüğünden daha fazlasını
yapıyorlar."
Resulullah(s.
a. v) ile eşi Hz. Aişe arasında bir münakaşa cereyan etti. Sonuçta onlar da
insandı. Onların da duygularına yenildikleri anlar oluyordu. İşte böyle bir
meselede Hz. Ebubekir(r. a)'ı aralarında hakem tayin etmeye mecbur kaldılar.
Resulullah (s. a. v), gayet sakin ve duygularına hâkim bir eda ile Aişe
validemize:
-Sen
mi önce konuşacaksın, yoksa ben mi? Diye sordu.
-Hayır,
sen konuş! Fakat hakikatten ayrılma. Ancak hakkı söyle! Dedi.
Düşünebiliyor
musunuz geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlanmış yahut günahtan korunmuş,
alemlere rahmet olarak gönderilmiş Resul-ü Ekrem(s.a.v) 'Ben Allah'ın
Resulü'yüm, bana nasıl böyle hitap edersin, beni haktan ayrılmakla nasıl itham
edersin' şeklinde öfkelenmiyor; tam aksine bir aile reisine yakışır olgunlukta
otokontrol mekanizmasını devreye sokup aklı selimle bir krizi böylece
atlatıyor. Bir davalı olarak hareket edip aile ihtilafında nefsin ve şeytanın
aralarına girmesine müsaade etmiyor.
Kaldı
ki aile davalarında çoğu kez, tarafların otokontrol mekanizmalarının bozulması
nedeniyle basit ailevi meseleler bile boşanmayla sonuçlanabiliyor. Halbuki iyi
ve kötü günlerinde gönül birliği etmiş eşlerin, bir anlık öfke ateşinin
harlanmasıyla yuvalarını yangın yerine çevirmeleri acınacak bir durumdur.
Evet, Hz. Aişe validemizin bu tavrına karşılık babası Hz. Ebubekir(r.
a),öfkelenerek ağzını kanatacak şekilde kızına bir tokat atıyor.
Kızına: "Ey nefsinin düşmanı! Acaba Allah'ın Resulü haktan başkasını
mı söyler" dedi. Bu durum karşısında çaresiz kalan Hz. Aişe validemiz
Resulullah'ın arkasına sığınma ihtiyacı hissetti. Rahmet ve şefkat deryası
Allah Resulü(s. a. v), Hz. Ebubekir'e hitaben şöyle dedi:
"Biz
seni onu dövmek için çağırmadık ve senden vurmanı da
istemedik." buyurdular.
Doğrusu
ailede baba aile efradı arasında her zaman bir hakem rolündedir. Hakem,
duygularını işin içine karıştırmadan çocukları arasında adaleti tesis etmekle
yükümlüdür.
Bir
ara Aişe annemiz, Resulullah(s.a.v)'in yanında öfkelenerek şöyle
dedi: "Allah'ın peygamberi olduğunu söyleyen bir kimsesin
sen!" Hz. Peygamber (s. a. v), bu söz karşısında halim ve kerim
sıfatına bürünerek öfkelenmeden eşine tahammül gösterdi.
Hz. Peygamber (s. a. v), Aişe validemize şöyle dedi:
-Ben
senin öfkeli olup olmadığını biliyorum.
-Hz.
Aişe: Nasıl biliyorsun?
-Allah
Resulü: Sen hoşnut olduğun zaman 'Hayır, Muhammed'in ilahına yemin
ederim' dersin. Öfkelendiğin zaman da 'Hayır, İbrahim'in ilahına yemin
ederim' dersin."
Hz. Aişe (r.a) "Doğru söylüyorsun, sana öfkelendiğim zaman senin ismini terk ediyorum. Ancak Peygamberliğinden de hiçbir zaman şüphe etmiyorum." (Müslim ve Buhari)