0

 

 

Barış kavramı, özü itibarıyla savaşmama halinden öte; adalet, emniyet ve özgürlük değerlerinin güçlü olması ve bunun doğurduğu bir sonuçtur. Bu değerlerin güçlü olmadığı toplumlarda teorik olarak barışı savunmak, bu değerlere ihanettir. Bu kapsamda barışın hasretini çeken toplumlarda adalet, emniyet ve insani özgürlükler toplumsal hayatın ana unsurlarındandır.

 

Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Adalet kavramı toplumsal yaşamın gereği olarak hukuk kurallarına uygunluğu içerir. Bir toplumda belirlenen hukuk kuralları hakkaniyet çerçevesinde uygulandığında toplumsal barışı temin ettiğinden, kamuoyunca kabul görerek sahiplenilir.

 

Bir düşünelim, adaletle hüküm vermesi gerekenler görevlerini ihmal ederse toplum nasıl etkilenir. Yasalar çerçevesinde adil yönetilen idarelerin, iş ve işleyişleri yasalarla belirlenmiştir. Böyle bir yönetimdeki karar vericilerin, karşılaştıkları sorun ve olaylar karşısında adil olarak, yasalar çerçevesinde hüküm vermeleri gerekir. Ancak bu karar vericiler, tarafsız olarak değerlendirmesi gereken davalarda, kişisel çıkarlarıyla, birilerinin baskısı veya kimi odakların isteği, endişeleri, rica ve temennileri doğrultusunda karar veriyorsalar, böyle adalettin olmadığı bir toplumda, barış, huzur ve adaletten bahsedilemez.

 

Barışın hâkim olduğu toplumlarda emniyet ve güvenlik sosyal hayatın temel unsurlarından olup, toplu yaşamın gereğidir. Bundan dolayı toplumun birliktelik ve huzuru noktasında emniyetin asayiş sağlaması büyük önem arz etmektedir. Toplumsal birliktelik ve huzur bakımından 6-8 Ekim 2014 olayları ve Cizre’de yaşananları birlikte düşündüğümüzde, bölge olarak huzurumuzu istemeyenlerin olduğunu hep birlikte müşahede ediyoruz.  Toplumun barış ve huzur içinde yaşamını devam ettirmesi emniyetin sağlanması zorunluluktur. Ulaşılmak istenen barış içinde huzurlu bir toplumunun oluşmasında, emniyeti sağlamakla görevli asayiş ekiplerine büyük sorumluluklar düşmesine rağmen, 6-8 2014 Ekim olayları ve Cizre’de meydana gelen olaylarda emniyet ve asayiş konusunda büyük zaafın olduğu görüldü.

 

Bir düşünelim asayişi sağlamakla görevli olanların, bireysel menfaatleri, ideolojileri veya gizli amaçları peşinde koşarak halkın huzurunu bozmaya yönelik hesaplar peşine düşseler, sonuç nasıl olur. Yönetiminde bu türden birey ve organize yapılar bulunduran idareler halk nazarında güvensizlik ve huzursuzluğun odağı haline gelirler. Halkın asayişini sağlamakla görevli birimlerinde adaleti, bireysel haklara saygıyı ve toplumsal huzuru özümsememiş birey, yapı ve güç odaklarının hâkim olduğu toplumlarda huzurdan ve barıştan söz edilemez.

 

Toplumda barıştan söz edebilmenin diğer bir ana unsuru sosyal yaşamdaki özgürlükler anlayışıdır. Bireyler toplumsal inanç ve değerler çerçevesinde, kendileri dışındakilere zarar vermedikleri müddetçe düşüncelerinde özgür olmaları gerekir.

 

Yönetimi elinde bulunduranların veya başka kişi ve yapıların düşüncelerini kabul etmedikleri için baskıya maruz kalan toplumun bir kısmı varsa huzurdan ve barıştan söz edilemez.

 

Barışın toplumsal ölçekleri hükmünde olan adalet, emniyet ve özgürlüğün etkisinden bahsetmişken, hafta sonu Diyarbakır’da gerçekleşen “Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı” gerçekleşti. Ülke geneli 3500 sivil toplum kuruluşunun(STK) destek verdiği, 600 delege ile gerçekleşen çalıştay bölge ve ülke açısından önemli ilkleri yaşattı. Bu çalıştay ve sonrasında yayınlanan 28 maddelik sonuç bildirgesi,  bölgemiz, ülkemiz ve İslam alemi için önemli ilklerin başlangıcı olduğu kanaatindeyim. Çalıştayın sonuç bildirgesi değerlendirildiğinde ana temanın “kardeşlik ve barış” olduğu anlaşılmaktadır. Emperyalist güçlerin toplumları ötekileştirme, parçalama ve karşı karşıya getirme politikaları değerlendirildiğinde, kardeşlik ve barışın toplumlar ve özellikle İslam toplumları için hayat suyu hükmünde olduğu anlaşılacaktır. 

 

 

“Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalışytayı” ile memleketimizde barış ve kardeşlik konusunda atılan önemli bir adım olarak görüyor ve bu etkinlik, çalışma ve gayretleri takdir ediyoruz. Çalıştay bölge ve ülkenin huzur ve kardeşliği yolunda yakılan bir meşaledir. Bu çalıştayla kıvılcımlanarak yakılan barış ve kardeşlik meşalesinin bölgemiz, ülkemiz ve insanlık için hayırlara vesile olması temennisiyle.   

 

Barış kavramı, özü itibarıyla savaşmama halinden öte; adalet, emniyet ve özgürlük değerlerinin güçlü olması ve bunun doğurduğu bir sonuçtur. Bu değerlerin güçlü olmadığı toplumlarda teorik olarak barışı savunmak, bu değerlere ihanettir. Bu kapsamda barışın hasretini çeken toplumlarda adalet, emniyet ve insani özgürlükler toplumsal hayatın ana unsurlarındandır.

 

Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Adalet kavramı toplumsal yaşamın gereği olarak hukuk kurallarına uygunluğu içerir. Bir toplumda belirlenen hukuk kuralları hakkaniyet çerçevesinde uygulandığında toplumsal barışı temin ettiğinden, kamuoyunca kabul görerek sahiplenilir.

 

Bir düşünelim, adaletle hüküm vermesi gerekenler görevlerini ihmal ederse toplum nasıl etkilenir. Yasalar çerçevesinde adil yönetilen idarelerin, iş ve işleyişleri yasalarla belirlenmiştir. Böyle bir yönetimdeki karar vericilerin, karşılaştıkları sorun ve olaylar karşısında adil olarak, yasalar çerçevesinde hüküm vermeleri gerekir. Ancak bu karar vericiler, tarafsız olarak değerlendirmesi gereken davalarda, kişisel çıkarlarıyla, birilerinin baskısı veya kimi odakların isteği, endişeleri, rica ve temennileri doğrultusunda karar veriyorsalar, böyle adalettin olmadığı bir toplumda, barış, huzur ve adaletten bahsedilemez.

 

Barışın hâkim olduğu toplumlarda emniyet ve güvenlik sosyal hayatın temel unsurlarından olup, toplu yaşamın gereğidir. Bundan dolayı toplumun birliktelik ve huzuru noktasında emniyetin asayiş sağlaması büyük önem arz etmektedir. Toplumsal birliktelik ve huzur bakımından 6-8 Ekim 2014 olayları ve Cizre’de yaşananları birlikte düşündüğümüzde, bölge olarak huzurumuzu istemeyenlerin olduğunu hep birlikte müşahede ediyoruz.  Toplumun barış ve huzur içinde yaşamını devam ettirmesi emniyetin sağlanması zorunluluktur. Ulaşılmak istenen barış içinde huzurlu bir toplumunun oluşmasında, emniyeti sağlamakla görevli asayiş ekiplerine büyük sorumluluklar düşmesine rağmen, 6-8 2014 Ekim olayları ve Cizre’de meydana gelen olaylarda emniyet ve asayiş konusunda büyük zaafın olduğu görüldü.

 

Bir düşünelim asayişi sağlamakla görevli olanların, bireysel menfaatleri, ideolojileri veya gizli amaçları peşinde koşarak halkın huzurunu bozmaya yönelik hesaplar peşine düşseler, sonuç nasıl olur. Yönetiminde bu türden birey ve organize yapılar bulunduran idareler halk nazarında güvensizlik ve huzursuzluğun odağı haline gelirler. Halkın asayişini sağlamakla görevli birimlerinde adaleti, bireysel haklara saygıyı ve toplumsal huzuru özümsememiş birey, yapı ve güç odaklarının hâkim olduğu toplumlarda huzurdan ve barıştan söz edilemez.

 

Toplumda barıştan söz edebilmenin diğer bir ana unsuru sosyal yaşamdaki özgürlükler anlayışıdır. Bireyler toplumsal inanç ve değerler çerçevesinde, kendileri dışındakilere zarar vermedikleri müddetçe düşüncelerinde özgür olmaları gerekir.

 

Yönetimi elinde bulunduranların veya başka kişi ve yapıların düşüncelerini kabul etmedikleri için baskıya maruz kalan toplumun bir kısmı varsa huzurdan ve barıştan söz edilemez.

 

Barışın toplumsal ölçekleri hükmünde olan adalet, emniyet ve özgürlüğün etkisinden bahsetmişken, hafta sonu Diyarbakır’da gerçekleşen “Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı” gerçekleşti. Ülke geneli 3500 sivil toplum kuruluşunun(STK) destek verdiği, 600 delege ile gerçekleşen çalıştay bölge ve ülke açısından önemli ilkleri yaşattı. Bu çalıştay ve sonrasında yayınlanan 28 maddelik sonuç bildirgesi,  bölgemiz, ülkemiz ve İslam alemi için önemli ilklerin başlangıcı olduğu kanaatindeyim. Çalıştayın sonuç bildirgesi değerlendirildiğinde ana temanın “kardeşlik ve barış” olduğu anlaşılmaktadır. Emperyalist güçlerin toplumları ötekileştirme, parçalama ve karşı karşıya getirme politikaları değerlendirildiğinde, kardeşlik ve barışın toplumlar ve özellikle İslam toplumları için hayat suyu hükmünde olduğu anlaşılacaktır. 

 

 

“Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalışytayı” ile memleketimizde barış ve kardeşlik konusunda atılan önemli bir adım olarak görüyor ve bu etkinlik, çalışma ve gayretleri takdir ediyoruz. Çalıştay bölge ve ülkenin huzur ve kardeşliği yolunda yakılan bir meşaledir. Bu çalıştayla kıvılcımlanarak yakılan barış ve kardeşlik meşalesinin bölgemiz, ülkemiz ve insanlık için hayırlara vesile olması temennisiyle.   

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *