Aksa Tufanı harekatında
Siyonist terör rejiminin yediği büyük darbe normal şartlarda tüm dünyadaki anti
emperyalist hareket ve yapıları heyecanlandırmalı, sevindirmeli ve
canlandırmalıydı.
Öyle ya ortada sermaye ve
medya gücünü ölçüsüzce kullanan, devasa silah ve istihbarat gücüne sahip,
hiçbir hukuk ve kural tanımayan bir güç vardı ve bu güç her türlü teknoloji ve
silah gücü kullanılarak tecrit edilmiş, ellerinde çok kısıtlı imkanlarla
hazırlık yapmış olan direniş grupları tarafından birkaç saat içinde darmadağın
edilmişti.
Siyonist terör çetesi öyle
afallamıştı ki, kendi vatandaşı sivilleri silahlarla taramış, bombalamıştı.
Aksa Tufanından hemen sonra
medyayı takip edenler şunu gördü:
Açık Siyonistler şaşkındı;
ama gizli siyonistler aşırı derecede öfkeliydi.
Farklı kimliklerde, farklı
meslek gruplarında kendini gösteren bu maskeli Siyonistler “israil bundan sonra
Gazze’yi dümdüz edecek” derken aslında bilinçaltı düşüncelerini, temennilerini
dile getiriyorlardı.
Ve evet, Siyonist terör
çetesi kendisinden bekleneni yaptı/yapıyor ve dostlarının da verdiği destekle
Gazze’ye metrekareye düşecek şekilde bombalar yağdırıyor.
Burada birçok kimsenin
beklemediği şey ise 2 ayı aşkın süredir devam eden vahşi saldırılara rağmen
Siyonist terör çetesinin psikolojik üstünlüğü ele geçirememesi ve Kassam’ın
işgal rejiminin iç siyasetini karıştıran şiddetli darbeleridir.
Filistin kefiyesi ve Ebu
Ubeyde figürü tüm dünyada kirli emperyalist düzene itirazın bir simgesi haline
geldi. Özelikle Güney Amerika solu söylem ve eylem bazında nerede durduğu ya da
durması gerektiği konusunda iyi bir sınav verdi. Avrupa’da da İngiliz İşçi
Partisi ya da Alman Sosyal Demokratları saymazsak sol parti ve gruplar işgalci
rejime tepkide hiç geri durmadılar.
Türkiye’deki durum ise
ibretlik…
Kürt ve Türk ırkçılarının
insani anlamda en diplere battığına ve katledilen binlerce çocuğa, vurulan
hastane ve mabetlere rağmen Siyonistleri desteklemeye devam ettiklerine şahit
olduk.
Solcuların tutumu ise
gerçekten ilginç…
Mevcut tabloya nasıl
bakacakları konusunda tedirginler ve büyük çelişkiler yaşıyorlar.
1990’lara kadar Filistin
dendiğinde akla sol ideoloji ve sol gruplar geliyordu.
Hatta FKÖ dediğimiz çatı
yapılanma bir sol örgütler koalisyonuydu.
Yaser Arafat dahil FKÖ
liderleri Sovyetler Birliği kontrolündeki Varşova Paktına bağlı ülkelerden
destek alıyor, silahlı sol örgütler Filistin kamplarında “gerilla eğitimi”
alıyorlardı.
Gerilla savaşı ve
emperyalizme karşı küresel mücadele önderlerinden kabul edilen ve Küba’daki
Komünist devrimde önemli rolü bulunan Ernesto Che Guevara’nın da 1959’daki
Gazze ziyaretinin de önemli sonuçları olmuştu.
Che Guevara ziyaret ettiğinde
Gazze, Mısır Arap Cumhuriyeti’nin kontrolündeydi ve Mısır’ın başında sosyalist
Arap milliyetçisi ve dönemin firavunu Cemal Abdunnasır bulunuyordu. Abdunnasır,
Guevara’ya “Devlet nişanı” vererek onu taltif ediyor, ideolojik olarak duruşunu
gösteriyor; ama çok fazla da ön plana çıkmasını istemiyordu. Kaynaklar,
Mısır’ın kısıtlama çabalarına rağmen Che Guevara’nın Gazze solcularını çok
etkilediğinden söz eder.
67’deki Arap-israil savaşında
Gazze, Siyonist rejim tarafından işgal edildi.
1987’deki ilk İntifada’ya
kadar Filistin’de FKÖ’nün çatısı altındaki sol örgütlerin faaliyetleri vardı.
Gazze’de solun etkisi öyle
yoğundu ki, 1973’te bir çatışmada öldürülünceye kadar Siyonist rejime karşı
şehir gerillası mücadelesi veren Muhammed Esved’in lakabı “Gazzeli Guevara”
idi.
Komünizmin çöküşü ve
Sovyetlerin dağılması Filistin solu açısından da bir tür yıkım oldu.
Sol, Filistin’de hiçbir zaman
halka mal olmadı ve bazen milliyetçi bazen de dini söylemlerin arkasına
gizlendi.
İslami direnişin ortaya
çıkması ve gösterdiği pratik ise solun aksine halkta büyük bir karşılık buldu.
Öyle görünüyor ki Filistin
mücadelesinin öncülüğünün İslami direnişe geçmesi özellikle Türkiye solunda rahatsızlığa
neden olmuş durumda.
Konuyu detaylarına girmeden
burada bırakarak sorularımızı soralım.
-Filistin’de zayıflamış
olmasına rağmen sol örgütlerin bir kısmı halen işgal rejimine karşı direnişin
tarafında yer alıyor. Bizdeki sol yapılar neden durdukları yeri sorgulamıyor?
-Siyonist rejim Yahudi Ulus
Devlet yasası ile “Apartheid” rejimine resmi bir geçiş yapmasına rağmen nasıl
oluyor da Türk ve Kürt ulusalcı hareketler bu insanlık dışı ırkçı rejimin
tarafında yer alıyor?
-Netanyahu, Arap liderleri
aşağılayıp tehdit ettiğinde nasıl oluyor da tek bir tanesi bile çıkıp cevap
vermedi?
Bazen sorular cevaplardan daha açıklayıcı oluyor.