Ben daha çocuktum, Ergani’nin Yayvantepe köyünde
kalıyordum. Bir gün baktım şehirden birkaç kişi köyümüze imamı ziyarete
gelmişler. Sordum bunlar kim diye, tanıyanlar dediler ki, bunlar Molla Mustafa
ve arkadaşları. Bunlar Ergani’nin şeriatçıları, bizim hocayı ziyarete
gelmişler. Bizim hocayı da şeriatçı yapacaklar.
Sonra ben liseye başladım, Dicle Öğretmen Okuluna
gidiyorum. Lisede İslami şuura sahip öğrenciler görüyorum. Hal ve hareketleri
farklı. Bunlar kim diyorum, bunlar dinci öğrenciler diyorlar. Ergani’de bir
kitapevi var. Oraya gidip geliyorlar. Hocaları da Molla Mustafa denen birisi.
Yıl oldu 1989. Sonra ben üniversiteye gidiyorum. Orada
liseden tanıdığım namazlı niyazlı Molla Mustafa’nın talebelerini görüyorum.
Onların yanına gidiyorum. İslam’ı soruyorum, bana İslam’ı anlatıyorlar, kitap
veriyorlar. Onların sayesinde İslam’la tanışıp şuurlanıyorum. Tatillerde
memlekete dönüp geldiğimde Seyda Molla Mustafa’yı ziyarete gidiyorum, bir baba
şefkati ile bizleri karşılıyor. Bir tarafta çocuklar, diğer etrafta gençlerle
bir araya gelmiş, Seyda bir ay gibi güzel sakalıyla, tatlı diliyle ve engin
ilmiyle onlara, bizlere nasihat ediyor. Gençlerin yaşadığı sorunlarla birebir
ilgileniyor. Köyde yaşamama rağmen Seyda babamı ziyarete gelmiş, şehre
taşınınca da ziyaretini sürdürüp onunla ilgilenmişti. İlk İslami düğünü kızını
evlendirip yapmıştı. Herkes bu düğünü konuşuyordu.
Evet, Molla Mustafa sadece benim bu anlattıklarım elbette
değildir. Ama köyde yaşayan biri olarak şahit olduklarımı yazıyorum. Allah’ın
dinine hizmeti şiar edinen, gece gündüz, yaz kış demeden tebliğe çıkan
Seyda’mızı bu yazı ile anlatamam. Çünkü onun yanında değildim. Ama şunu
görüyordun ki, o tam bir peygamber varisi idi. Ayak basmadık yer, dokunmadık
yürek bırakmamıştı.
Seyda bir alim idi. Konuşmaya başladı mı engin ilminden
inciler dökülürdü. Sen sadece susup dinlerdin. Sürekli onun konuşmasını
isterdin. Çok tatlı ve hikmetli bir anlatışı vardı. Seyda abiddi. Şekli
şemali, hali, ahvali tam bir sahabe gibiydi. Hep onunla arkadaşlık yapmak
isterdin. Seyda mücahit idi. Bir tarafta zalim, laik, Kemalist rejim,
diğer tarafta dinsiz, imansız ve katil bir sosyalist örgüt ile mücadele
ediyordu. Her gün tehditler alıyordu. Her gün tuzaklar kuruluyordu. Onu ortadan
kaldırmak için var güçleri ile çalışıyorlardı. Lakin Seyda savaşta bir komutan
edasıyla her zaman en ön safta idi. Korkmadan çekinmeden İslam’ı haykırmaya,
gençleri İslam etrafında toplamaya devam ediyordu. Bu uğurda muhaceret, işkence
ve zindanlara katlandı. Ama davasından asla vazgeçmedi. Zindan hayatından sonra
da ilim ve irfan ile talebeler yetiştirmeye devam etti. Vefatına kadar da ilim
ve irfan ile meşguldü.
O her daim bütün dertlerimizin ilacının İslam olduğunu
söylüyor ve anlatıyordu. İslam’sız bir hayatın zindan olduğunu söylüyordu.
İslam ile aziz olacağımızı haykırıyordu.
O bir alim, bir abid ve bir mücahit idi. O bir muhacir ve bir Yusufi idi. Davanın mücessem bir hali idi. Allah senden razı olsun Seyda’m. Mekanın cennet, makamın ali olsun.