Bayramların ihtiva ettikleri mana
ve maksat, onları ihya edenlerin zihin dünyasında oluşturdukları maksat ve
pratikteki amellere göre bir mana ifade ederler. Bayramların tevhidi tarihi
açısından baktığımızda ilk olarak hicretin ikinci yılında ilan edilmesini iyi
tasavvur etmemiz gerekir. Çünkü, hicret öncesi Müslümanlar bulundukları yerde
yapısal olarak bir toplumsal dönüşümü gerçekleştirmemişlerdi.
Yapılan tüm amellerin sahih
olabilmesi için dinen yapılması istendiği şekliyle eda edilmesi gerekir.
Maksadına uygun salih(toplumsal bir barış manasını içerir) olması için de eda
etme esnasında, kişi/kişilerin dini tasavvurunda ilahi rızaya muvafık ve
herhangi bir zihin karışıklığının olmaması gerekir.
Hayatta her ibadetin bir
disiplini olduğu gibi bir de sevinci vardır. Sevinç ve vakar yerine göre
hayatın yaşamı içinde çok kıymetli hasletlerdir. Bu manada bir bayram
değerlendirmesi yapacak olursak; Bayramlar bir toplumu toplum yapan en önemli
tarihi dönüm noktalarıdır. İslam’ın bayramlara verdiği önemi anlamak için İslam
öncesi, İslam dönemi ve İslam hukukunun yasaklandığı dönemlerde beşeri
ideolojilerin ihdas ettikleri uyduruk bayramlarda yaptıkları ısrardan da bunu
anlamak mümkündür. Bunun da Müslümanın zihin dünyasında iyi bir tefekküre tabi
tutulması gerektiği kanaatindeyim.
Biz İslam’ın temel kaynaklarında
bayram Kelimesi olan “’İyd-عید” Kavramının tematik yapısı üzerinden konuyu
sistematik bir disiplin içinde anlamaya devam edelim. Müminin zihin dünyasında
bayramın olması gereken yere oturtulması gerekir.
Arapça bir kavram “ عید”in çekimi
“عاد يعيد عيدا” Mazi, döndü, muzari dönüyor ve mastarı da dönmektir. Bundan
hareketle Bayram bir sevinç ama salt manada bir sevinçten çok toplumsal yapısı
bakımından bir değişim ve dönüşüm sevincidir. Fiil çekiminden bunu rahatlıkla
anlamamız mümkündür. Demek ki İslam’a göre bayram, Ruhen sevinci, toplumsal
olarak öze dönüşü ve insani olarak dayanışma ve yardımlaşmayı içeren çok yönlü
bir sevinç biçimidir. Müminin tahayyülünde bu üçlü betimleme içinde dipdiri bir
heyecan ve beraberinde kişinin tasavvurunda yer eden bir ideal sevinç biçimi
olarak anlaşılmalıdır.
Din, sadece kavram ve kurumlarla
yetinmez. Din, içten gelen bir inanç ve bu inancın kişinin gönlünde oluşturduğu
bir heyecan ve aşkı beraberinde taşıyan, derdi olan dava sahibi kişilerin
sırtında hayat bulan çok yönlü bir hakikattir. İşte bu hakikatler doğrultusunda
dini bir heyecanı, aidiyet ve bağlılığı sağlayan en büyük aşk ve sevgi
meşalesini tutuşturmada en büyük dönüşümün adı bayramdır. Bu manada bayramlar,
amaç ve hedeflere insanı tefekkürde derin bir düşünceye, ruhen yüksek bir ufka
ve aidiyet bakımından sağlam (Bakara/256) bir ilahi kulpa tutturmada
Ümmetimizin en etkin günleridir.
Kısaca bayramların toplum
yapısına bakan yönüyle yepyeni bir toplumsal ruhu oluşturur. Bu ruhun insanın
şahsiyeti üzerinde bıraktığı etki ve kişide meydana getirdiği bir değişim ve
dönüşümü içerdiği için ona “’İyd” yani öze dönüş ismi verilmiştir. Demek ki
bayramların özbenliğimizde gerçekleştirdiği değişim ve dönüşüm oranında bayramlarımız
bayram olurlar. Bayramlar, salt manada bir sevinç günü değil.
Kişinin özünü yakalaması için
içten bir aidiyet ruhunu, toplumsal yapıda öze dönüşü sağlayan ve beraberinde
bir toplumsal dirilişin heyecan kaynağı, bizi biz yapan toplumsal yapı
taşlarıdır.
Bu manada her toplumun kendi
inancı içinde bayramların böyle sembolik bir temsiliyet boyutu vardır.
Tağuti sistemlerin de konuya
verdiği önemi de bu manada anlamalıyız. Kendi ideolojik yapısı içinde, kendine
has uyduruk bayramlar ihdas etmesini de bu manada anlamamız gerektiği
kanaatindeyim.
İslam toplumunun bayrama verdiği
ehemmiyeti de bu manada değerlendirmemiz gerekir. Bu ruhi duygularla nice
bayramlara...