İngiltere’de yalnızlık bakanlığı diye bir bakanlık kurulmuş!!! Duyduğum vakit çok şaşırmıştım. Böyle bir bakanlık mı olur diye?
Ama görünen o ki biz de ülke olarak o yolda hızlı ilerliyoruz. TÜİK verilerine göre Türkiye'de yalnız yaşayanların sayısı 2024'te 5,3 milyonu aşmış!
Son 10 yılda yalnız yaşayanların sayısı yüzde 71 artış göstermiş. Yalnızlar büyükşehirlerde yaşıyor.
Türkiye nüfusu 85 milyon 664 bini geçti. Bir yandan genç nüfus hızımızın düşmesi, diğer yandan gençlerin aile kuramaması, öte yandan yıllara göre nüfusumuz arttıkça yalnız yaşayanların sayısının artması gibi bir tablo var karşımızda.
Günümüzde bireyler hem fiziksel hem de zihinsel olarak yalnız hissediyor, yalnız yaşıyor ve yalnız yaşayan insan sayısı hızla artıyor. Bu da toplumsal bağlarımızın zayıflaması, gelecekte karşılaşabileceğimiz büyük sorunların habercisi niteliğinde.
İstatistikler gösteriyor ki bireyler her geçen gün toplumdan izole oluyor. Bunun temel nedenlerinden biri, dijitalleşmenin hayatımızın her alanına nüfuz etmesi. İnsanlar farkında olmadan özlerinden uzaklaşıyor; benliklerini, değerlerini, ailelerini ve en kıymetli hazinelerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyorlar. Manevi değerlerin aşınmasıyla birlikte sanal dünyaya yönelen bireyler, yalnızlık ve mutsuzluk içinde, sürekli bir gelecek kaygısı taşıyor.
Materyalist yaşam tarzı ve dijital bağımlılık, hayatın her alanına sirayet etmiş durumda. Bunun sonucunda da kalabalıklar içinde yalnızlık çeken, hayata karamsar bakan, kaygılı ve manevi boşlukta savrulan bir topluma dönüşüyoruz.
Sosyal medyada saatlerce vakit geçirirken farkında olmadan yalnızlaşıyoruz. Yalnızlık artık bireysel bir sorun olmaktan çıkıp toplumsal bir krize dönüşmüş durumda. Değerlerimizin aşınması, bireysel yaşam tarzlarının yaygınlaşması, mutsuzluk, kaygı ve tahammülsüzlüğü beraberinde getiriyor. Bireyler sorumluluk bilincinden uzaklaşıyor. Bunun sonucunda da stres, kaygı ve saldırganlık artıyor.
Bugünün gençliği, dijital dünyanın bilinçsizce içine çekildiği bir girdapta savruluyor. Maneviyattan uzak bir şekilde yetişen, sosyal medyanın zararlı içerikleriyle beslenen genç nesil, değerlerinden kopuyor. Bu noktada oto kontrolünü kaybeden bireyler, yönlendirilmeye açık hale geliyor ve nihayetinde ailesinden, kültüründen ve kimliğinden uzaklaşıyor.
Özgürlük arayışı, ilişki ağlarının değişmesi ve sosyal medyanın bilinçsiz kullanımı... Bugün yaşadığımız tablo bunun en acı göstergesidir. Zamanın dili değişiyor, insanların bakış açıları farklılaşıyor, hayat, karmaşık bir düzen içinde ilerlerken, toplumsal gerçeklerimizden uzaklaşarak bambaşka bir zemine kayıyoruz.
Dijital dünyada yönünü kaybeden gençlik, köklü medeniyetimizden koparılıp başıboş bir yaşam tarzına sürükleniyor.
Onları sosyal medyanın kontrolsüz ve zararlı içeriklerine hapsediyoruz. Temel değerlerimiz var. Temel değerlerimizi küçümsedikçe, eleştirdikçe ve yok saydıkça çocuklarımız ellerimizden kayıp gidiyor.
Oysa sahip olduğumuz değerlerimiz var, aile... Bu değerlerin farkına vardığımızda, yalnızlık duygusundan kurtulabiliriz. Ancak günümüzde birçok insan, sosyal medyanın çıkmaz sokaklarında kaybolarak bu değerli bağı ihmal ediyor.
Bugünün dünyasında eğitim, medya, kültür ve değer yargıları üzerine inşa edilen bir sistem var. Geleceğimizi inşa ederken bu enstrümanları bilinçli bir şekilde kullanmalı, hakikatleri bu temeller üzerine bina etmeliyiz. Çocuklarımızı o kirli dünyaya hapsetmeyelim.
Bizi her zaman bir arada tutan, zor zamanlarda birbirimize destek olmamızı sağlayan en güçlü bağlarımızdan biri ailemizdir. Sevgi, şefkat ve güvenin kaynağı olan aile kurumumuz, her türlü zorluk karşısında sığınabileceğimiz en sağlam limandır.
Aile, huzur ve güven merkezi olduğu sürece gençler geleceğe umutla bakar, mutlu ve huzurlu bireyler olarak yetişirler. Aksi halde, özünü kaybeden nesiller rotasız bir gemi misali savrulurlar…
Bu yüzden hem bireysel hem de toplumsal olarak değerlerimize sahip çıkmalı, yalnızlık girdabına kapılmadan birbirimize daha sıkı sarılmalıyız. Yalnızlığın panzehri, bizi biz yapan değerlerimizdir.