Hayat, sonu belli olmayan bir yolculuktur. Bu yolculukta kimi zaman fırsatlar karşımıza çıkar, kimi zaman da imtihanlarla yüzleşiriz.

İşte Ramazan ayı, bizler için altın değerinde bir fırsattır. Hem bireysel hem de toplumsal olarak kendimizi muhasebeye çektiğimiz, nefsimizi terbiye ettiğimiz, kulluğumuzu pekiştirdiğimiz mübarek bir zaman dilimidir.

Kur’an’da Zülkarneyn olarak anılan zatın Büyük İskender olduğu rivayet ediliyor.

Büyük komutanın fetihleri gibi, Ramazan da bizim için bir fetih ayıdır. Ancak bu fetih, topraklara değil, kalplere ve ruhlara yöneliktir.

Zülkarneyn hazretlerinin meşhur kıssasından büyük ders ve ibretler bizlere düşüyor.

Hazret, gece ordusu ile giderken ordusuna: “Ayağınıza takılan şeyleri toplayın” diye emir verdi.

Ordu bu emri duyunca içlerinden bir grup: “Çok yürüdük ve çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımıza takılan şeyleri toplayıp boşuna ağırlık mı yapacağız. Hiçbir şey toplamayalım” diyerek emre itaat etmeyip herhangi bir şey toplamadılar.

İkinci grup ise: “Madem komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim, zira ordunun komutanına itaat etmek gerekir” diyerek az bir şey topladılar.

Üçüncü grup ise: “Komutanımız boşuna bir şey emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Bir hikmeti vardır” diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldurdular.

Sabah olunca bakıyorlar ki, meğer bir altın madeninin olduğu alandan geçmişler. Ayaklarına takılan şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar. Bunu anlayınca herkes samimiyet, itaat, istidat ve payına düştüğü duruma göre bir şeyler söyledi.

Hiç almayan birinci grup: “Ah! Niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke bir tane olsa alsaydık” diyerek pişman olmuşlar.

Az alan ikinci grup ise: “Ah ne olaydı. Keşke biraz daha alsaydık! Ceplerimizi, abalarımızı iyice doldursaydık” diyerek kendilerine sitem etmişler.

Çok alan üçüncü grup ise: “Keşke gereksiz, lüzumu olmayan eşyalarımızı atsaydık, daha çok toplasaydık. Her şeyimizi doldursaydık” dediler.

Kıssadan hisse…

İşte Ramazan ayı o altın madeninin olduğu bölgedir. Ne yaparsak kazancımız bire bin olarak ahirette karşımıza çıkacaktır.

Bu kıssa, hayat yolculuğumuzu anlatan güçlü bir metafordur. Hepimiz dünyada belirli bir süre yol alıyoruz ve ayağımıza takılan şeyler, yani Rabbimizin bize sunduğu fırsatlar karşısında farklı tutumlar sergiliyoruz. Tutumlarımız karşılığında hepimizin pişmanlıkları olacak. Pişmanlıklarımızın derecesi farklı olacak.

Mümin, “Keşke gıybet etmeden, gıybet dinlemeden orucun sevabını yok etmeseydim. Beş duyuma da oruç tuttursaydım. Gözüme, kulağıma, dilime ve hayâlime de oruç tuttursaydım. Keşke daha çok salih amel işleseydim. Daha çok hayır hasenat yapsaydım, daha çok İslam’a hizmet etseydim, altından daha kıymetli olan vaktimi malayani ve faydasız şeylerle zayi etmeseydim” diyerek kaybettiği altın fırsatlara üzülüp pişman olacak.

Münafıklar ise “Keşke ibadetlerimi ihlasla yapsaydım” diye üzülecek.

Kâfirler de pişman olacak “Keşke iman etseydik” diyecekler.

İşte Ramazan ayı, bu kıssadaki altın madeni gibidir. Bu ayda yapılan ibadetler, verilen sadakalar, kılınan namazlar, edilen dualar, okunan Kur’an’lar altın değerindedir. Eğer bu fırsatı değerlendirmezsek, Ramazan geçtikten sonra tıpkı Zülkarneyn kıssasındaki askerler gibi pişman olacağız.

Bazılarımız Ramazan’ın kıymetini bilmeyip istifade etmeyecek.

Bazılarımız, farzları yerine getirip az şeyler toplayacak ama daha fazlasını yapmadığı için üzülecek.

Bazılarımız ise, orucu sadece aç kalmak olarak değil, gözümüzü, dilimizi, kalbimizi ve tüm benliğimizi arındırarak değerlendirecek, daha fazla ibadetle Ramazan’ı bereketlendirecek.

Hepimiz altın madeninin içinden geçiyoruz. Önemli olan, ne kadarını yanımıza aldığımızdır. Ramazan bitmeden, bu altın fırsatı en iyi şekilde değerlendirelim ki, sonunda keşke demeyelim.