Usûl ve üslûp bilmek, yerli yerinde
konuşmak, işi kural ve kaidesine göre yapmak, ölçü ve adabı bilmektir. Bir şeyi
aslına uygun, doğru ve layık olduğu şekilde yerine getirmektir.
Usûl ve üslûbu bilen, muhatabın düzeyine,
durum ve şartlarına göre konuşur. Sesini nerede yükselteceğini, nerede
kısacağını, hangi sözü nerede ve nasıl söyleyeceğini bilir. Ses tonunu ortam ve
muhatabın durumuna göre ayarlar. Sözü jest ve mimiklerle destekler.
Usûl ve üslûbu bilen, “söz doğru olabilir
ama her doğru söz her yerde söylenmez” tabiri gereğince her sözü her yerde
söylemez. Neyi nerede söyleyeceğini bilir, muhatabın durumuna ve seviyesine
göre konuşur. Yersiz, gereksiz ve fazla konuşmaz.
Usûl ve üslûbu bilen, sorulan soruya,
kısa, öz, veciz ve doğru cevap verir. Sözü dolandırarak, evirip çevirerek
cevaplamaz.
Usûl ve üslûbu bilen, karşısındaki ile
nasıl konuşacağını bilir. Muhatabına değer verir. Sen yerine siz ile hitap
eder. Nazik, kibar ve yumuşak bir dil kullanır. Muhatabı konuşurken sözünü
kesmez, muhatabının gözünün içine bakar, jest ve mimikleriyle onu destekler ve
başka işlerle uğraşmaz. Bir şey isterken emir ve buyruk vererek konuşmaz.
Usûl ve üslûbu bilmeyen, kelimeleri asıl
manasından çıkarır. Doğru bir şey kast etse de yanlış anlaşılır. Kötü ve yersiz
konuşur. Bu sebeple toplum nezdinde “münasebetsiz, usûlsüz ve üsturupsuz
konuşuyor” diye yerilir. “Üslûbu kötüdür, hikmetsiz davranıyor”, “kaş yaparken
göz çıkarıyor” şeklinde ayıplanır.
Usûl ve üslûbu bilen, hikmetle, düşünerek
ve bir ilme göre konuşur. Şahsiyet ve kişiliğini bilir. Şahsiyet ve kişiliğine
zarar vermeden konuşur.
Ûsul ve üslûbu bilmeyen, kendini bilmez
ve tanımaz, kişiliğini ve şahsiyetini düşünmez. Sözün nereye varacağına, kime
dokunacağına, kimi yaralayacağına, kimin kalbini kıracağına, kimin bozulmasına
sebep olacağına bakmadan konuşur.
Üsul ve uslubu bilen, kişinin bir duruşu,
bir karakteri, bir ciddiyet ve olgunluğu vardır. Sözü kıvırarak, cıvıtarak
söylemez. Zaman ve mekâna göre renk değiştirmez. Durduğu yeri, duracağı yeri
bilir. Esen rüzgâra göre yön değiştirmez. Dili sürçebilir ama doğru
konuşur. Sözüne yalan ve yanlış karıştırmaz, karşısındakini kelime oyunları ile
kandırmaz.
Üsul ve uslubu bilen, yoz ve kof
davranışlara tevessül etmez. Asil davranır. Hafifmeşrep tavırlara meyletmez.
Çok konuşup boş konuşmaz; az konuşup öz konuşur. Haddini bilir, aşırıya kaçmaz.
Alay etmez, tahkir etmez ve edebini muhafaza eder. Bir şeye itirazı varsa bunu
bağırıp çağırarak yapmaz. Tatlı sözün yani güzel üslûbun “yılanı dahi
deliğinden dahi çıkaracağını” bilir.
Üsul ve uslubu bilenin maksadı, yıkmak
değil, yapmaktır. Yanlışa yanlış, doğruya doğru derken insaf, vicdan ve
merhamet duygularını bir tarafa bırakmaz. Dostlarından bir vefasızlık örneği
görse bile onları kırmaz, onlara sırtını dönmez ve onlardan darılmaz.
Yeryüzünün en doğru yol bilenleri ve en
sebatkâr yürüyenleri şüphesiz ki usûl ve üslûbun zirvesinde yaşayan
peygamberlerdir. Kendilerine bir usûl ve üslûp edinmek isteyenler her konuda
olduğu gibi bu konuda da vahiyle konuşan ve vahyi yaşayan peygamberleri örnek
almalıdır. Öncelikli olarak bir kimlik ve kişilik inşasına başlamalı, usûl ve
üslûbunu vahye göre yeniden şekillendirmelidir. En güzel ûsul ve üslûbu yeniden
kuşanmalıdır. Tez elden ahlâkın yanına nezaket ve zarafeti, maneviyatın yanına samimiyet
ve sadakati, fikrin yanına zikri ve şükrü, ilmin yanına en güzel usûl ve üslûbu
ikame etmelidir.
Allah, bizi en güzel ûsul ve üslûba sahip
olanlardan eylesin. Âmin.