İslâm'la şereflenen Yahudi âlimlerinden Abdullah b. Selâm (r.a.) şöyle anlatır: “Peygamber (s.a.s.) Medine’ye geldiği zaman halk onu karşılamaya çıktı. “Resûlullah geldi!” bağırışlarını duyunca, bir bakayım diye halkın içine girdim. O’nun yüzünü açıkça görünce, bir yalancı yüzü olmadığını anladım. O’ndan işittiğim ilk buyruk şu oldu:

“Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin, sıla-i rahmi yerine getirin (akrabalarınızla bağlarınızı koparmayın), insanlar uyurken namaz kılın ve cennete selâmetle girin.”  (Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 42)

Hadiste Allah’ın Resûlü (s.a.s.), selametle cennete girmenin dört temel şartından birincisini selamı yaymak olarak bildiriyor. “Selâm” Allah’ın (c.c.) isimlerinden biridir ki onunla kişi karşısındaki kişi veya kişilere bu isimle selam verdiği zaman kendisiyle onlar arasında bir kırgınlık veya küskünlük olmadığı, kendisinden yana onlara bir zararın gelmeyeceğini, elinden ve dilinden emin olabileceklerini bildirmiş olur. Onlara aynı zamanda Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden birisiyle selamet ve esenlik içerisinde olmaları için dua etmiş olur. Karşısındakiler de aynı duygu ve düşüncelerle bu selamın aynısı veya daha güzeliyle karşılık verirler.

Müslümanların basit nedenlerden dolayı kardeşlerini dışladığı, onları bir kaşık suda boğacak kadar kırgınlık ve dargınlıklara düştüğü bu zamanda aralarında bir ülfet ve muhabbet oluşması adına ne kadar da selama ihtiyaç vardır. Kapıları karşı karşıya olan aynı binanın sakinleri dahi birbirlerine selam vermekten imtina etmekte, herhangi bir ücrete tabi olmayan bir çift güzel sözü birbirlerinden esirgemektedirler. Bu hali kırarak tanığımız ve tanımadığımız herkese selam vermek, cennete selametle girme vesilemiz olacaktır.

Allah’ın Resûlü (s.a.s.) cennete selametle girmenin ikinci şartı olarak yemek yedirmeyi bildiriyor. Gazze ve Filistin’de kardeşlerimiz açlık ve sefaletin doruğunu yaşıyor. Bizler her türlü nimet içerisinde yüzüyorken onlar kimi zaman bir lokma ekmek dahi bulamıyorlar. İşte böyle biz zamanda bu kardeşlerimize yardım elini uzatmak onlara sıcak bir aş ve bir lokma ekmek olmak cennete girmenin vesilelerindendir.

Allah’ın Resûlü’nün (s.a.s.) cennete girmeye vesile olarak saydığı üçüncü şey akrabalık bağlarını koparmamak yani sıla-i rahim’dir. En uzaktaki akrabanın bir tuş kadar ve hatta görüntülü konuşabilecek kadar bize yakın olduğu günümüzde akraba, en yakın akrabasını sormaktan imtina etmektir. “Ben kaç kez aradım, o beni hiç aramadı, hep ben soruyorum o ise hiç sormuyor” bahanelerinin arkasına saklanarak akrabalarla bağlar koparılmakta, bir kuşak aşağı gidildiğinde akrabalar birbirlerini tanıyamamaktadır. Yolda birbirlerini gördüklerinde selam dahi veremeyecek derecede birbirlerine yabancılaşmaktadırlar. Böyle bir zamanda akrabayı sormak cennete selâmetle girme vesilesidir.

Allah’ın Resûlü’nün (s.a.s.) cennete selametle girmeye vesile saydığı dördüncü unsur ise herkes uyurken namaz kılmaktır. Burada yatsı ve sabah namazlarına işaret edilmekle beraber gece namazlarına da işaret edilmektedir. Kimi insan yoğun iş meşgalesinden erken uyumakta, yatsı namazını ihmal etmektedir. Kimisi ise sabah namazındaki uykunun tatlılığından sabah namazını kaçırmaktadır. Hadiste bu namazları kılmanın cennete girme vesilesi olduğu zikredilmektedir. Gece namazları ise nafile namazların içinde en faziletli namazdır. Herkesin tatlı bir uyku içerisinde olduğu gecenin sessizliğinde kalkıp namaz kılmak, kıyamlarda, rükûlarda ve secdelerde bulunmak, gözyaşları içerisinde kendisi, ailesi ve tüm ümmetin kurtuluşu için dua etmek cennete girme vesilesidir.

Mevlam bizleri hadiste zikredilen vasıfları taşıyanlardan eyleyip selametle cennete girenlerden eylesin inşallah.