Ayeti kerimede, “şer bilinen
hususlarda insanların hayrına neticelerin de olabileceği” hakikati, herhalde
büyük kusurları azaltmaya sevkeden dersleri de öğüt verir.
Afetlerde acil müdahalenin
ardından kısa, orta ve uzun vadeli planlar devreye alınır ki, benzeri durumlar
karşısında insan daha güvende olsun.
Bugün, insanlık 21 bin masumu
rasgele katleden, iki buçuk milyonla beraber sekiz milyar insanı esir alan,
şehirleri tarumar eden bir yangınla karşı karşıya kalmanın ötesinde bu felaketi
koruyan, besleyen, destekleyen devasa bir küresel afetin pençesinde.
Hiçbir etik, ahlak, disiplin,
anlaşma, hukuk vs gözetilmeden sürekli işlenen seri cinayetler, yani “tam
korumalı soykırım”, meseleyi ilk günden beri yani seksen seneden bu yana
Filistin’linin meselesi olmaktan çıkardığına göre bu canlı afetten kurtulma
adına atılan adımlar her normal beşerin ve ait olduğu kümelerin en öncelikli
ödevi sayılacaktır.
Bu katili durdurmak için acil
önlemler de illa ki herkesin konumuna göre değişecektir. Bunlar, halkı
bilinçlendirme, basın açıklamaları, sosyal medya çalışmaları, sokak
gösterileri, boykot, siyasi baskılar ve en önemlisi tabi ki, silahla
direnmektir. Bu konularda herkes, yaptığının hesabını hem tarih önünde hem de
yarın mahşer gününde verecektir.
Peki sadece acil önlemler mi?
Hayır.
Asıl kısa, orta ve uzun
vadeli tedbirler üzerinde kafa yormak gerekirdi.
Maalesef seksen senedir, bu
terör rejiminin aleyhine değil, lehine kurulan küresel düzenekle, neredeyse her
ülke, bu katile dilediği suçu işleme serbestisi tanıyan bir saçmalığı kabul
etmeye zorlandı ve devlet yönetimlerinin tamamına yakını, bu korkuya, bu
şantaja, bu oyuna, bu cürüme, bu ihanete teslim oldu.
Sonrasındaki normalleşme ise
bambaşka bir şey, onu sıradan ihanet kelimeleri tarif edemez, belki havvanlık,
gaddarlık filan gibi mübalağa kalıpları kullanmak lazım.
Bundan sonra bu siyonist
felaketle mücadeleyi dünyadaki halkların yani sivil insiyatiflerin yürüteceği
anlaşılıyor.
Sokak protestoları, mutlaka
kurumsallaşacak, sonuç odaklı amaçlarla “Free Palestine” gibi, “Nehirden Denize
Özgür Filistin” mottoları aşıp kendi kavramlarını zenginleştirecek, ortak bir
kültüre dönüşecektir.
Şu anda batıda özellikle
sanat ve spor gibi sembolik değeri çok belirgin olan alanlarda meşhur isimler,
Filistin’e yapılan zulmü dillendirerek dalga dalga milyarların algılarını
değiştirmeye devam etmektedirler.
Bu vicdani sorgulama eşiği
sıradan bir seviye değildir.
Düşünseniz birileri çevreyi,
iklimi, denizi, doğayı, havayı, balinayı, pandayı, kuşu, yırtıcıyı korumaktan
söz ettiğinde sadece kendini önemseyen yığınlar bile, bunu “Gazze’li
çocuklardan esirgenmiş çok iğrenç bir ikiyüzlülük” olarak görmeye başladı bile.
Şimdilerde insanoğlunun
duyduğu en tiksindirici numaralar; Birleşmiş Milletler, Arap Birliği, Avrupa
Birliği ve diğerleri değil de nedir? Maalesef içinde İslam İşbirliği Teşkilatı
da var..
“Amerika'dan nefret ediyorum.
Fakat Amerika'nın vicdanına sığınan Müslüman'dan daha çok nefret ediyorum.”
Şehid Seyyid Kutub Merhum’un bu sözü artık Amerika’lının da, Avrupa’lının da kabul
ettiği hatta kendileri tarafından da bağıra bağıra söylendiği bir slogan haline
geldi. “Amerikanın vicdanına sığınan herkesten” diyorlar şimdi.
Bu üç aylık cinayete seyirci
kalmanın sebebi Amerika’dan korku ise, o zaman o korkuyu yersiz kılacak askeri bir
güce erişmek her müslüman ülkenin boynunun borcudur.
İçinde zerre kadar vicdan
taşıyan tüm yöneticilerin işgal rejimi ve hamilerinden gerçekten bağımsız
kılacak politikaları daha fazla hızlandırma ve etkin kılma da, artık zaruri
görevleridir.
Hem artık çocuklara batı
medeniyetinin sadece eski zamanlarda değil, şimdilerde de yeryüzünün en
yalancı, en gaspçı, en acımasız, en kural tanımaz vahşileri olduklarını anlatan
yeni bir eğitim modeli geliştirmelidirler.
Yalnız savunma ve eğitim
değil, siyasetten tarıma kadar her sahada bundan böyle bu lanetlilerden uzak
durmaya dayalı bir yol haritası takip edilmelidir.
Velhasıl, Aksa Tufanı, suları
yükseltti.
Bu tufanda kurtulmak için
yine binilecek gemi bellidir.
Bu hakikat değişmeyecektir.
Değil seksen gün ya da seksen
sene.
Dokuzyüzelli yıl geçse bile..