“O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.” (Kasas 39)
Trump’ın planını bu sefer Arap ülkeleri çok büyük bir memnuniyetle karşılamış. Çünkü bu seferki planda daha öncekinden farklı olarak Gazze’liler, Mısır’a, Ürdün’e, Suud’a veya başka bir ülkeye gönderilmeyecekmiş.
Bu satırları yazarken HAMAS, henüz bu plan hakkında bir açıklama yapmamıştı. Tüm İslam Aleminin kendi haline terk ettiği, tarifsiz acılarla, açlıkla baş başa bırakılmış Gazze’nin ve meşru temsilcilerinin vereceği karar hakkında kalkıp da yorum yapmak hiçbir kalemin, hiçbir dilin haddine değildir.
Gazze için, insanlığın başını kaldırıp da göstereceği bir yüzü mü kaldı ki, bir de “şöyle yapmalılar”, “böyle davranmalılar” desin.
20 maddelik “şeytan nâme”lerinde en saçma film senaryolarında bile yazılmayacak alay ve hakaret maddeleri var.
Mesela; Gazze'yi bir süre içinde asla HAMAS’ın olmadığı Filistin komitesi yönetecekmiş. Bu komite, adına Barış Kurulu denilen bir uluslararası geçiş organının gözetimi ve denetimi altında olacakmış. Barış Kurulu'nun başında Trump olacak. Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ve isimleri açıklanacak diğer liderler de bu kurulda yer alacakmış.
HAMAS, silahlarını tamamen bırakacakmış, yakacakmış, gömecekmiş. Kendisi de rehineleri filan bırakıp yok olacakmış.
İşgal rejiminin başındaki kişi de; “Eğer HAMAS bunu kabul etmezse, fena yaparız. Trump da bizim yanımızda” diyor. Yani şimdiye kadar yapmadığı ne kaldıysa onu yapacaklarmış.
Bu kadar iğrenç bir tiyatrodan sonra yeryüzünde hukuk, uluslararası ilişkiler, sözleşmeler, anlaşmalar değil, “devlet” denilen ne varsa hepsi çöpe atılmalı.
Tarihin hiçbir döneminde, adına krallık, emirlik, beylik, sultanlık denilen ne varsa, hiç biri bu kadar rezil, bu kadar korkak, bu kadar lüzumsuz, bu kadar gayretsiz olmamıştı.
Şimdi devlet denildiğinde akla gelen “heybet”in yerinde yeller esiyor. Asker, silah, hudut, irade, bağımsızlık vs ne varsa hiç birinin bir hükmü, bir asaleti, bir kıymeti ve mantıklı bir anlamı kalmadı.
Varın siz buna “otorite nihilizmi” deyin. Ama toplumların, kollektif gururu, birikmiş haysiyeti, yığılmış şerefi, yeryüzünü kendilerinin domuz çiftliği gören güç soytarılarının elinde devlet çarkıyla böyle öğütülüp gidecekse, o değirmenlerin ne hayrı olabilir?
Halkının güvenliği veya refahı sadece bedenle mi ilgilidir ki, devlet yönetimi için rasyonel cümleler kurulsun?
Halkın vicdan duygusunu, insan için ve hassaten kardeşi için üzülen tarafını, imdat isteyenler hakkında çırpınan damarını, umursamayan devlet olgusunun fonksiyonu bitmiş demektir.
Devlet denilen ne varsa bundan böyle isimleri “yapı kooperatifi” ya da “sınırlı belediye” olmalı. Çöp toplamalılar, sivrisinekle mücadele etmeliler, toplu ulaşım ve alt yapı gibi işlerle uğraşmalı, kanalizasyonla ilgilenmeli, asfalt döşemeliler. Halkla alakaları ise ürünleri denetlemek olabilir.
Kenarda süper güç olmak için ısınma egzersizi yapan Çin de, ismini; “Çekik Gözlü Amerika” diye değiştirmeli.
Tanrıdan rol çalarak, “bize ruhunuzu satacaksınız, biz de sizin, dünyamızda yaşamanıza izin vereceğiz” diyorlar.
Hatta bunu şöyle söyleseler inanın neredeyse üzerine alınacak kimse kalmadı: “Bakın, günümüz dünyasında, sizin dindaşlarınızın çoğu seve seve ruhlarını bize hediye ettiler, gül gibi geçinip gidiyorlar.”
Bu plan da diğer şerleri gibi Gazze’ye değil, tüm aleme atılmış bir ruh vurma bombasıdır.
Gazze’liler, farzedelim ki bunu, “başka çaremiz mi kaldı” diyerek kabul etseler, bu durumda da insanlık yerin dibine girse azdır.
La havle ve la kuvvete illa billah.
Hasbünallahü ve ni’mel Vekil.