Ey cihat meydanlarında mızrağın ucu
işlevini gören Müslüman Kürt kardeşim! Ey kendini antiemperyalist,
Antiamerikancı, antisiyonist, antikapitalist ve antisosyalist addedip
mazlumlara umut aşılayan devrimci kardeşim. Sen ki baskı ve zulmün sağanak
sağanak yağdığı ve Anadolu topraklarının madden ve manen
çoraklaştığı, zulmün ayyuka çıktığı, kıblemizin Batı'ya döndüğü ve bu
uğurda değerlerimizin, mukaddesatımızın çiğnenip topyekûn ayak altına alındığı
yılları ne çabuk unuttun. O eski CHP idi, değişti demeyin,
değişmediğini defalarca gördük. Öyleyse,14 Mayıs günü sandık başına giderken
salt cüzdanının değil, vicdanının da sesine kulak ver öyle rey'ini kullan..
İsmi arşivlerde saklı zatın Peygamberimiz
için söyledikleri: "...Muhammed'in kurduğu din bütün ulusallıkların
üstünde yaygın bir Arap ulusçuluğu politikasına dayanıyordu. Bu Arap düşüncesi,
ümmet sözcüğü ile ifade olundu. Muhammed'in dinini kabul edenler kendilerini
unutmaya, hayatlarını Allah sözcüğünün her yerde yükseltilmesine adamaya
zorunlu idiler". Bu kitaba göre Peygamberimiz, -haşa-"kendi
ırkını bütün milletlerin üstüne koyan bir "Arap ırkçısı"dır!
Halbuki Hz. Peygamber(s.a.v) ırkçılığı yermiş ve yerden yere vurmuştur. Örnek
mi istersiniz, buyrun size örnek...
"Allah'ın nezdinde en değerliniz
Allah'tan en fazla korkanınızdır."
"Allah şekillerinize bakmaz. Ama
kalp ve amellerinize bakar."
"Hepiniz Âdem'den, Âdem de
topraktandır. Arab'ın Arap olmayana, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur. Üstünlük
ancak takva iledir."
Bu zihniyetin Müslüman Anadolu halkının
dini ve diyanetiyle her dönem düşmanlığı olmuştur. Mesela, 1934 Tek Parti
faşizan rejiminin dahiliye vekili Şükrü KAYA, TBMM Genel
Kurulunda: "Her dinin kavaidi esasiyesi (temel kuralları,
esasları) herkesin malumudur. Ancak dinler işlerini bitirmiş vazifeleri
tükenmiş, yeniden uzviyet ve hayatiyet bulamayan
müesseselerdir " sözleri arşivlerde mevcuttur. Samimi iseler
Alemlerin Efendisinin şahs-ı manevisine hakaret içeren, ilzam-ı küfür olan bu
sözlere katılmadıklarını deklare edip Müslüman halklardan özür dilesinler.
Yıl 1946, DİB yerine dil kurumuna
benzer bir teşkilat ikame etmek isteyen tek parti zihniyeti Büyük Kurultayında
geçen ifadelerin yorumunu okuyucuya bırakıyorum. "Diyanet İşleri
Reisliğine ait mütalaalar üç kısımda toplanabilir:
A) Arkadaşlardan bir kısmı:
1.Dünya işlerini din işlerinden tamamıyla
ayırmış olan bir rejimde Diyanet İşleri Reisliği gibi bir teşkilatın yer
almaması,
2.Kur'an ve din tatbikatının öz Türkçe
olarak tanzim ve tertibi;
3.İbadet yerleri Türk'ün geleneğine uygun
bir tarzda konularak, halkevlerinin ibadet yeri, ibadet yerinin de halkevine
benzer bir şekle ifrağı(bir şeyi bir başka biçime çevirme);
4.Ruhbanlığın icabatı olan her şeyin
silinmesi ve ezcümle sarık, cübbe ve din tatbikatında kullanılan her nevi
kıyafetin ilgası;
5. İbadet usul ve zamanlarının tanzimi;
6.Diyanet İşleri Reisliği yerine, dil
kurumuna benzer bir teşkilat ikame edilerek din teşkilatının Devlet bünyesinden
çıkarılarak millete mal edilmesi mütalaasında bulunmuşlardır.
CHP darbelerden nemalanmış bir partidir.
Aç tavuk misali rüyalarında kendilerini, istedikleri kadar darı ambarında hayal
ededursunlar. Hem darbelerin kuvözünde üremiş bir parti için demokrasi amaç değil,
demokrasi, elit ve burjuva sınıfına hizmet eden kurmaca bir oyuncak ya da
helvadan puttan ibarettir. CHP, kendi tarihini pir u pak göstermek adına,
efendim, neymiş, bilmem CHP tarihinde ahıra çevrilmiş bir tek cami yokmuş muş
da... Oysaki tarihi belgelere müracaat edildiğinde görülecektir ki tek parti
döneminin iktidarında bakanlar kurulu kararıyla, 1926-1950 yılları arasında
toplam 1910 cami ve mescidin ahır, parti binası, tuvalet ve hatta pavyona
dönüştürüldüğü anlaşılacaktır. Muğla'da kapatılan camide kadın oynatılıp şarap
içilmiştir. 1945'te Kahramanmaraş Ulu Camii'nin kapısına kilit vurulmuştur. İki
yıl sonra Şekerli ve Hatuniye Camii kapatılmış, biri ambar, diğeri karakol
yapılmıştır.
"Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla
söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kâfirler hoş
görmese bile"(Saf: 8)
Allah'ın sözü bütünüyle doğrudur, nurunu
Hz. Peygamber'in hayatında tamamlamış. Allah tarafından seçilen ilahi sistemin
gerçeğe dayalı canlı bir örneği olarak İslam toplumunu ortaya çıkarmıştır.
Belli başlı özellikleri bulunan ve çizilmiş bir sınırı olan bir şekilde bu
cemaati, bu toplumu gün yüzüne çıkarmıştır. Kendisinden sonra tüm nesillerin
gözleri önüne getirmiştir. Bu seçkin topluluğun kitapların sayfaları arasında
teorik olarak bulunan bir toplum olmasını istememiş, realiteler dünyasında onu
bir gerçek olarak gözler önüne sermiştir. Nurunu tamamlamış, dinini eksiksiz
kılmış, böylece onlara büyük nimetini sunarak İslam'ı onlara din olarak
seçmiştir. İslam'ı sevdikleri, uğrunda savaştıkları, ateşe girmeye razı olup
onu terk ederek küfre dönmeye razı olmadıkları bir din kılmıştır. Böylece din
gerçeği hem gönüllerde hem yeryüzünde egemen olmuştur.
Bu gerçek bugün halâ yer yer
dirilmektedir. Nabzı atmakta ve silkinip ayağa kalkmaktadır. İslam'a ve
Müslümanlara karşı sergilenen onca savaşlara, hilelere, cezalandırmalara,
soyutlamalara ve ağır zulümlere, işkencelere rağmen! Çünkü Allah'ın nurunu
ağızlarıyla söndürmek, kulların ellerindeki ateş ve demirle onu bastırmak
mümkün değildir. Azgın zalim diktatörler, Siyonistlerin ve haçlı zihniyetinin
türettiği sahte kahramanlar bu uzak hedefe ulaştıklarını hayal etseler de
Allah'ın bu nurunu söndüremeyeceklerdir.