İslam kültüründe âlim;
Allah'ın kitabı Kur’an-ı Mübin ve Resulullah sallellahu aleyhi vesellemin
sünneti başta olmak üzere İslami ilimlerden yeterince haberdar olup ileri
seviyede bir birikime ulaştıktan sonra topluma önderlik eden kişilere denir.
Gerçek âlimler, toplum sosyolojisini en iyi bilen ve bildikleriyle amel eden
kimselerdir.
Âlimlerin, bilinmesi farz
olan ilimlerde ilerleyip ihtisas sahibi olmaları, belli seviyede bu ilimleri
elde ettikten sonra, daha geniş bir alanda söz sahibi olacak kadar özel bir
sahada ilerlemesi gerekir. İslam toplumunda tefsir, hadis, fıkıh, kelam, ahlak
ve siyer gibi ilimlerde otorite sahibi âlimlerin varlığı bir zarurettir.
Bunların sayısı arttıkça manevi olarak toplum daha da gelişir ve rahat eder.
Âlimin en önemli görevi
tebliğ ve irşaddır; emri bil maruf, nehyi anil münker görevini icra
etmektir. Toplumda Allah'ın emir ve yasaklarının tam anlamıyla uygulanıp
uygulanmadığını, yöneticilerin Allah'ın hükümlerini uygulamada titiz davranıp
davranmadıklarını kontrol etmek ve gerektiğinde yöneticileri uyarmak âlimlerin
en başta gelen görevlerindendir.
Âlim, ümmetin önderi
demektir. Âlim, her hususta İslam'ın izzetini koruyan, İslam'ın hayata hâkim
kılınması için topluma ruh veren, Allah'ın ahkâmını uygulama hususunda ihmalkâr
davranan yöneticileri doğru yola yönlendiren kimsedir.
Yöneticiler zulüm ve
adaletsizliğe sapınca âlimin görevi, pervasızca onları uyarmaktır. Şayet devam
ederlerse hemen yolunu ayırmak ve onlara karşı ciddi tavır takınmak
durumundadır. Bu tavır, onların hem Allah katında hem de insanlar nezdinde
heybetini, değer ve itibarlarını daha da artıracaktır. Yoksa Allah'ın
emirlerini çiğneyen yöneticilere yaltaklık eden İsrailoğulları âlimlerinden bir
farkı kalmayacaktır.
İslam, daima âlimlerin izzet
ve itibarını korumuş, onlara gereken en güzel mevkii vermiştir: "Allah'ın
kulları arasında ondan en çok korkan âlimlerdir." (Fatır,
28) "Bilmiyorsanız ilim erbabına sorunuz." (Nahl,
43) Ayetleriyle Kur'an'ın âlimlere ne derece değer ve itibar verdiğini
göstermektedir.
Peygamberimiz sallellahu
aleyhi vesellem, birçok hadisi şeriflerinde, âlimlerden övgüyle bahsetmiştir.
İşte o hadislerden bazıları: "Allah, insanları ilimleriyle irşad edip
onlara ilmini duyuran kimseyi toplum nezdinde sözü dinlenir kimse
kılar." (İmam Ahmed)
"Allah'u Teâlâ kıyamet
günü (Rabbani) âlimleri toplayıp şöyle ferman buyuracak: "Ben size sırf
hayır murad ettim. Bunun için de kalplerinize hikmeti koydum. Haydi, girin
Cennetime. İşlediğiniz bütün kusurları mağfiret ettim." (İmam Ahmed)
Ebu Derda'dan rivayet edilen
bir hadisi şerifte Resulullah sallellahu aleyhi vesellem, âlimleri şu şekilde
müjdelemiştir: "Her kim ilim talep etmek için bir yola koyulursa; Allah
onu Cennet yollarından bir yola koyar, ilim talebelerine melekler kanatlarını
gererler. Bunu o âlimin uğraşından hoşlandıkları için yaparlar. Peygamberler ne
dinar ne de dirhem miras bırakmadılar. Onlar yalnız ilmi miras bıraktılar. Şu
halde onu alan çok büyük bir nasip almış olur." (Buhari, Müslim)
İlmiyle amel eden âlimin
emrine itaat gerekir. Hak yolda ve hayra götüren bir hususta âlimin yaptığı
tavsiyeye uymak müminler için vaciptir. Ancak Allah'ın razı olmadığı ve
Allah'ın emretmediği, dinde olmayan bir bidati tavsiye eden âlimin tavsiyesine
uyulmaz.
Sonuç olarak âlimler, Allah'ın hükmünü uygulamada titiz davranan rehberlerdir. Âlimler toplumu yönetenlere görevlerini hatırlatan en üst mercidirler. İnsanlar, âlimlerin doğru yolu izledikleri ve doğru yolda yöneticilere rehberlik ettikleri müddetçe ancak toplumlar ayakta kalabilir. Çünkü âlimler toplumun tuzudur. Tuz eksik veya fazla olunca her şeyin tadı bozulur.