Ramazan orucu, Sevgili Peygamberimiz sallellahu aleyhi
vesellemin Medine'ye hicret edişinin ikinci yılında farz kılındı. O günden
bugüne kadar kesintisiz olarak İslâm âleminin her tarafında, diğer zamanlardan
farklı olarak her yıl bir aylık hızlandırılmış bir ibadet mevsimi olduğu gibi
insanı disipline edecek manevi bir eğitim ve arınma programı olarak devam
etmektedir.
Gerçi Müslümanlar için, hayatın tamamı, yılın on iki ayı bir
eğitim ve arınma süreci, bir manevi mektep görevini görüyor. Ancak Ramazan’ın
diğer aylara nazaran farklı olarak kendisine has birtakım kaide ve kurallarla
takviye edilişi ve hızlandırılmış yoğun bir eğitim süreci vardır. Uluslararası
hiçbir kuruluşun yapamayacağı büyük bir organizasyondur ramazan.
İslam coğrafyasında Ramazan Ayı girer girmez hayatın akışı
birden değişiyor. Artık yatıp kalkmaktan yeme içmeye ve eğlenmeye kadar tüm
tarifeler Ramazan’a göre ayarlanır. Şafak vaktinden iftar saatine kadar başka
zamanlarda mübah olan şeyler yasaklanır, hayat tamamen kontrol altına alınarak
disiplinli ve düzenli bir süreç başlamış olur.
İnsan hayatının tüm safhalarına yayılan bu program, kerem
sahibi olan Allah'ın celle celaluhu emriyle yılda bir ay diğer zamanlardan
farklı olarak hızlandırılmış bir eğitim ve arınma mektebidir. Bunun Ramazan
ayına denk getirilmesi bir tesadüf değildir. Kur'an-ı Kerim'in içinde nazil
olduğu bu ayın feyiz ve bereketinden yeterince istifade edilmesi için ilahi bir
ikramdır, bir sofradır.
Ramazan orucunun farz kılınmasının gayesi, söz konusu ayeti
kerimenin devamında, "leallekum tettakun" şeklinde geçen ifadesinde
gizlidir. Bu ifade, "korunmanız için" diye tercüme edildiği gibi
"arınmanız için" şeklinde de tercüme edilmektedir. Yani Ramazan’da bu
orucu tutmanın amacı, bir yıl boyunca bulaştığınız günahlardan, manevi
kirlerden kurtulup arınmanız içindir.
Kuşkusuz bu bir ilahi lütuftur, ikramıdır. Tabi kıymetini
bilenler için... Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, bir hadisi
şeriflerinde şöyle buyurur: "Ramazan’a erişip de günahlarından arınmadan Ramazan’ı
terk eden kimseye yazıklar olsun, burnu yere sürtülsün." (Tirmizi)
Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellemin özelliklerinden
bir tanesi de çok istisnai durumlar hariç beddua etmemesi, hiç kimseye lanet
okumamasıdır. Ama burada açıktan bir sitem vardır. Çünkü Ramazan orucunun
mükâfatı çok büyüktür ve müminlerin önüne açılan bir nimet sofrası, bir
fırsattır. Bu fırsatı kaçıran ise büyük bir ziyan ve hüsran içindedir.
Yine Ramazan’ın faziletiyle alakalı peygamberimiz sallellahu
aleyhi vesellem şöyle buyuruyor: "Her kim Ramazan orucunu inanarak ve
mükâfatını Allah'tan bekleyerek tutarsa geçmiş tüm günahları bağışlanır."
(Müslim)
Bu sebeple biz de diyoruz ki bir insan, Ramazan’a eriştiği
halde arınmadan özürsüz olarak Ramazan'ı tutmazsa ona yazıklar olsun, ona veyl
olsun, burnu yere sürtülsün. Çünkü özürsüz olarak Ramazan’ı tutmamak, açıktan
isyan etmek, oruçlulara tavır koymaktır. Ramazan, öyle bir bahardır ki, insan
onu gerçekten solumalıdır. Ramazan geldiğinde günah yükünden arınmamak, Ramazan’ın
eğitimine tabi olmamak güneşe perde germek gibi bir şeydir.
Sonuç olarak Ramazan programı önümüze konulan büyük bir
fırsattır. Bu program sahurla başlar. Mümin, sahura kalkarak programa kaydını
yaptırmış olur. Gün boyu yeme-içme yok, yalan söz söyleme yok, harama bakma ve
haram söz dinleme yoktur. Mümin bu haliyle bir otokontrol sistemi altında
ibadet halindedir. Hatta oruçlunun sükutu dahi ibadettir. Yaptığı ibadetlerin
sevabı ise diğer zamanlarınkinden kat kat fazladır.
Mevla tam bir ihlas ile bizden kabul buyursun, ondan gerekli
dersler çıkaran, açların halinden anlayan ve sorumluluk alan kullarından
eylesin. Özellikle Gazze'deki mücahitlere dua etmeyi çokça yapalım,
infaklarımızı göndererek mali cihadımıza devam edelim.