Kur'an'ın nesimi
rüzgarlarının gönlümüzü okşadığı rahmet ve bereket
ayındayız. Müslümanların oruçlu geçirecekleri ramazan tüm
güzellikleriyle bir daha gönül hanelerimize konuk oldu. Bu rahmet ikliminde
hayırla yad ettiğimiz, yıllarını zindanlarda eskiten, hayat hikayeleriyle
yürekleri dağlayan, çile yüklü bulutlardan dara çekilen ve yemyeşil bir yaprak
iken solup kuruyan yiğitleri anmadan geçemeyeceğim. Mazi zamanda dost
meclislerinde yapılan güzel sohbet, fikir ve zikirlerle coş û hurûşa geldiğimiz
demler canlandı gözlerimde... Ömürlerinin baharında zindanı boylayan, dahası,
memleket zindanlarını beden beden giyen yiğitler için vakit nerdeyse
ikindiye yani, vakit hazan ve hüzün meyletmişken çıkabildiler zindandan...Ümmet
için güller deren, ehli hal olan Enverleri, Remzileri, Rızaları ve Zülküfleri
unutmadık.
Zindan yıllarımda yine bir
ramazan ayında bir vesileyle cezaevi kütüphanesine gitmek nasip olmuştu.
Kütüphanenin bakımsız ve tozlu raflarında gözüme 'İslam Medeniyeti' adlı
bir kitap ilişmişti. Kitap İslam üzerine araştırmalar yapmış, Hıristiyan ve
Oryantalist Will Durant'a aitti. Meğer kitabın tamamı 10 ciltten
ibaretmiş. Kitabı merakla okurken, Oryantalist bir batılının İslam Medeniyetini
bir Müslümandan daha iyi tanımış olmasına şaşırmadım desem yalan olur.
Durant'ın kitabında Hz. Ömer (r.a)'e isnat edilen çarpıcı ve bir o kadar
hakikatli bir sözle karşılaşmış ve hemencecik defterime not
etmiştim. "Namaz bizi Allah yolunun yarısına; oruç O'nun sarayının
kapısına götürür, zekât ise içeri girmemizi sağlar" sözü...
Allah Allah! Bu sözün hakikati karşısında adeta çarpılmışa dönmüştüm. Namaz,
oruç ve zekât ibadetinin ehemmiyet ve bütünlüğünü barındıran bir hakikati bir
gayrimüslimin yazdıklarından öğrenmiş olmam beni ziyadesiyle üzmüştü. Anlaşılan
ayağımızın ucundaki hazineden habersiz ta Çin'lere kadar uzanıp ilim aramakla
boşa kürek sallamışızdır, dedim.
Sahur, oruç, iftar, Kur'an
halkaları, vakit ve teravih namazlarının camilerimizde cemaatle kılınması gibi
birçok güzelliği bir arada barındıran, manevi havasını teneffüs ettiğimiz bir
ramazanı idrak ederken, bu ayda salt açlığı ve susuzluğu değil, çeyrek asırdır
özgürlüğe susamış yiğitleri de hatırlamak lazımdı. Kaldı ki fikrimize
parlaklık, ruhumuza dinginlik ve kalemimize güç veren ve bizleri diri tutan
şehitlerin kanı ve Yusufilerin alın terleri değil miydi? Ümmete güllerin
derildiği diyarın sakinleriyle asude demlerde tez zamanda buluşma ve kucaklamak
nasip olur inşallah!
Kur'an-ı Kerim'de adı
geçen ve değerine vurgu yapılan tek aydır Ramazan... Hidayet rehberimiz
Kur'an-ı Kerim'in nazil olduğu ayın adıdır Ramazan... Bakara, 185. Ayette
: "O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma
konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur'an'ın indirildiği ramazan
ayıdır. Artık içinizden kim bu aya yetişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta
veya yolcu olursa, başka günlerden sayısınca tutar. Allah sizin için kolaylık
istiyor, güçlük çekmenizi istemiyor..." buyrulmaktadır.
Kur'an'ın indirilmesi ramazan
ayının 27. gününde olmuş ve rabbimizin uygun gördüğü aralıklar ve
münasebetlerle yaklaşık yirmi üç yılda tamamlanmıştır. Âyette geçen
"ramazan ayında Kur'an'ın indirilmesinden maksat onun tamamının değil, ilk
âyetlerinin indirilmesidir; Birçok âyette, Kur'an'ın bir parçasına da kitap ve
Kur'an denilmiştir. Rabbimiz Müslümanlara oruç ibadetini farz kılmayı murat
edince bunun zamanının da ona uygun ve lâyık bir zaman olmasını istemiş, bütün
insanlığa son rehber ve irşad aracı kıldığı kitabını vahy etmeye başladığı ayı
oruç zamanı olarak seçmiştir.