Ramazan gibi bir
bereket ve rahmet ayını geride bırakmaya bizleri muvaffak eyleyen Mevla’ya
sayısız hamd ve senalar olsun. Taat ve ibadetleri yerine getirebilme güç ve
iradesine sahip olmak şüphesiz en büyük nimetlerdendir. Düşünün ki bir hastalık
sebebiyle ibadetlerinizi yerine getiremediğinizde ne kadar üzülecektiniz.
Herkesin kazanımlar elde ettiği bir anda mahrum kalmak zordur elbette.
İbadetleri eda edebilmek
ne kadar önemli ve hayati ise, onların ruhunu devam ettirmek ve kemale erdirmek
de bir o kadar önemlidir. Düşünün bir ağaç diktiniz; ama sulamasını, ilacını,
budamasını yapmadınız. Ürün alamadığınız gibi emekleriniz de boşa gider. Emek
harcayıp diktiğiniz o ağaç kurur ve üzülürsünüz. Oruç, namaz vb. ibadetler de
sezonluk değillerdir. İbadetlerin hayatın her anına renk ve kokularını
yansıtacak şekilde daimi olmaları gerekir. Tıpkı hasta insanın ilaç kullanması
gibi. Hastalık yok olana kadar ilacın kesilmesi yanlıştır, zarardır.
Rasulullah (sav)
Efendimiz hiçbir ayı oruçsuz bırakmamıştır. Her ayın belki üçte birini, bazen
yarısını ve daha fazlasını oruçlu geçirmiştir. Bu, O’nun ve diğer
peygamberlerin sünnetidir. Bilindiği gibi bir gün oruç tutup, bir gün tutmamaya
“Dâvûd orucu” denir. Bu ismin veriliş nedeni Hz. Dâvûd’un (as) bu şekilde oruç
tutmuş olmasıdır. Bu oruca söz konusu ismi bizzat Hz. Peygamber (sav) vermiş ve
faziletini şöyle belirtmiştir: “En faziletli oruç Dâvûd’un tuttuğu oruçtur; o
bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.” (Buhârî, Savm, 56;) Yine Hz. Peygamber
(sav), “Allah’ın en çok sevdiği oruç Dâvûd Peygamberin orucudur.” (Buhârî,
Teheccüd, 7) buyurmuştur.
Ramazan'dan sonraki Şevval
ayında altı gün oruç tutmak da müstehaptır. Hz. Peygamber (sav), “Kim Ramazan
orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yılın
bütününde oruç tutmuş gibi olur.” (Müslim, Sıyâm, 204) buyurmuştur
Hz. Peygamber (sav)
Efendimizin haftanın pazartesi ve perşembelerini, kameri ayların 13,14 ve 15.
Günlerini hep oruçlu geçirdiği de meşhurdur. Kısacası oruç ibadeti sadece
ramazan ayına mahsus bir şey değildir.
Ramazan ayı ve orucu
mükemmel bir okuldur. Bu okulda öğrendiğimiz sabır, şükür, nimetlerin değerini
anlamak, arzularımızı denetleyip kontrol altına almak, paylaşmak ve rahmet
etmek gibi şeylere hayatın her anında ihtiyaç vardır. Bu kısa süreli okulda
elde ettiğimiz çok önemli kazanımları heba etmemek için sünnet oruçlara devam
etmek gerekir.
Orucun ve ondaki açlığın özünde
taşıdığı hakikatlere ulaşmak için nafile oruçlara devam edilmeli. Yazımızı Hz.
Pir(ra)in birkaç vecizesiyle noktalayalım:
“Suyu aramayla daha az uğraş ve
susuzluğu ara. O zaman yukarıdan ve aşağıdan sular fışkıracaktır”.
“Gerçekten de açlığımız ilaçların
şahıdır. Ruha açlığı yerleştir -onu hakir görme!- açlık tüm nahoş şeyleri hoş
kılar. Halbuki açlık olmaksızın tüm hoş şeyler nahoş olur, reddedilir”.
“Başında bir sepet dolusu ekmekle
oturmuşsun kapıdan kapıya ekmek kırıntısı dileniyorsun. Kendi başına bak, bütün
sarhoşluğu bir yana bırak. Kendi kalbinin kapısını çal! Neden kapı kapı çalarak
geziyorsun?”
“Dizlerine kadar derenin
içindesin, kendinden gafilsin ve şundan bundan içecek su istiyorsun.”
“Eğer bir hasta hekimine düşman
olursa, eğer bir çocuk öğretmenine hasım olursa, eğer bir çamaşırcı güneşe
öfkelenirse, eğer bir balık okyanusa kızarsa, bak ve gör kim kaybeder! Sonunda
kim talihsizlik çeker! Hakikatte onlar yalnızca kendi yolunu keser. Kendi
hayatlarını ve akıllarını kendileri boşa harcar”.