İlk kıssamız hem yardım isteme hem de yardım etmenin usulünü anlatıyor:

“Garip bir fakir, hikmet ehli ve aynı zamanda çok cömert ermiş bir zatın yanına vardı. Hikmet ehli zat oturmuş öğrencilerine ve sevenlerine sohbet ediyor, ders anlatıyordu. Fakir adam da selam verdi, boş bulduğu bir yere oturup bu muhterem zatı edeple dinlemeye başladı. Ancak garip adamın ilim tahsili için gelmediği belli oluyordu. Yüzündeki derin çizgileri görenler, onun feleğin çarkından geçmiş soylu, onurlu biri olduğunu hissediyordu. Bir de adamın elinde sanki içinde su varmış gibi tuttuğu bir bardak vardı.

Hikmet ehli zat, dersini kesti ve bu garip fakire dikkatle baktıktan sonar:

-Cevabını vereceğimiz bir sorun ya da giderebileceğimiz bir ihtiyacın varsa buyrun söyleyin, dedi.

Fakir adam:

-Hayır, ne soracağım bir soru ne de bir ihtiyacım var. Ben sadece bir tacirim. Senin ilim, ahlâk sahibi ve hayırsever biri olduğunu duydum ve sana bu elimdeki bir bardak suyu satmak için geldim. Bu suyu ancak onun değerini bilenden başkasına satmamaya yemin etmişim. Bunu alabilecek saygın biri olarak gördüğüm için sana satmak istiyorum.

  Muhterem zat:

- Ver bir bakayım.

- Fakir bardağı kendisine uzattı.

O zat bardağı aldı düşünceli bir şekilde içindeki suya ve bardağa bakıp beğenmiş bir tarzda kafasını “evet” anlamında salladı ve o fakire:

-  Bunu kaça satıyorsun?

- Yüz dinara.

- Bu fiyat az, ben sana yüz elli dinar vereyim

- Hayır, tam yüz dinar, ne eksik, ne fazla…

Ermiş zat çocuğuna,

-Git annenden yüz dinar alıp getir, dedi.

Fakir adam parasını aldı, Allah’a hamd, o zata da teşekkür ettikten sonra  oradan ayrıldı.

Ders faslı bitince meclistekiler dağılıp gitti. Muhterem zat uyuklayacakmış gibi uzandı. Bu arada oğlu ve öğrencilerinden bazıları bardaktaki suyu inceler ve bunun normal bir sudan farklı olmadığını gördüler. Oğlu babasının yanına koştu ve üzüntülü bir şekilde:

-Baba, o adam seni kandırmış, bu suyun farklı bir özelliği yok ki o verdiğin paraya değsin?

O maneviyat büyüğü zat, gülümseyerek kalkıp oturdu ve çocuğuna şöyle dedi:

-Oğlum, sen o suya gözlerinle bakınca  onun sıradan bir su olduğunu gördün. Ben ise deneyimim ve basiretim ile o suya bakıp onun adamın yüzündeki “onur suyu” olduğunu anladım. Görmedin mi ki adam, ihtiyacı kadarını istedi, fazlasını kabul etmedi.

İkinci örnek:

 Sinema tarihinin ünlü komedyeni Charlie Chaplin anlatıyor:

"Küçük bir çocukken babamla bir sirk şovunu izlemeye gittik. Bilet sırasında uzun bir kuyruk vardı ve önümüzde anne-baba ve 6 çocuktan oluşan bir aile vardı.

Fakirlik hallerinden belliydi, elbiseleri eski ama temizdi. Çocuklar sirkten bahsederken çok mutlu görünüyordu.

Sıraları gelince, babaları gişeye geçti ve bilet fiyatını sordu. Gişe çalışanı ona bilet fiyatını söyleyince adam kekelemeye başladı ve dönüp karısının kulağına bir şeyler fısıldadı.

Mahcubiyet, yüzünden okunuyordu.

Birden babam cebinden 20 Dolar çıkardı ve yere attı. Sonra da eğilip yerden aldı ve adamın omzuna dokunarak şöyle dedi:

-Paranız düştü beyefendi.

Adam babama baktı ve gözleri dolarak:

-Teşekkür ederim efendim, dedi.

Onlar içeri girdikten sonra babam beni elimden çekti ve kuyruktan çıktı. Çünkü babamın adama verdiği 20 dolardan başka parası yoktu.

Babamın bu davranışı o gün izleyemediğim sirk şovundan eminim daha güzeldi…”