Geriye ne kadar ömrümüzün kaldığını bilemeyiz. Dünyaya gelişimizi de gidişimizi de belirleyen biz değil, hayatı var eden Rabbimizdir. En olumlu ihtimalle şimdi kırkında ellisinde olanlarımız, 40-50 yıl sonra tanıdığımız pek çok kimse hayatta olmayacak artık, tabii ki bizler de...

Hayat yolu bize uzun gibi görünse de aslında çok kısa... O halde her zaman hazırlıklı olmak gerek.

Hoca öğrencilerine sormuş:

''Düşünün ki bugün dünyanın son günü. Yarın bu saatte her şey bitecek. Bugün ne yapardınız?

Öğrenciler tek tek konuşmaya başlamışlar...

''İbadet eder, Allah'tan günahlarımın affını dilerdim...''

''Kur’an okur, dua ederdim''

''Tüm sevdiklerimle vedalaşır, helalleşirdim.''

''Yaptığım hatalar için ağlar, affedilmemi dilerdim'' Rabbimden''

''Anneme ve babama gider haklarını helal etmelerini isterdim.''

''Yakınımdaki komşulara uğrar helallik talep eder, çevredeki hastaları ziyaret edip dualarını alırdım.''

''Yakınımdaki fakirleri sevindirecek infaklarda bulunurdum.''

''Herhangi bir nedenden dolayı küs ve dargın kaldığım kişileri ziyaret eder kendileriyle barışırdım.''

''Güneşin batışını son defa seyrederdim.''

''Akşam, yıldızları seyrederdim.''

''Üzdüklerimi arar, özür dilerdim.''

Hoca bütün bunları ve daha başka bazı istek ve temennilerin hepsini tahtaya yazmış. Sonra tebessüm ederek sınıfa dönmüş ve demiş ki:

''Bütün bunları yapmak için dünyanın son günü olması şart mı?..''

Evet, yarınki hesap gününe hazırlık yapmayı ertelememek gerek. Hesaba çekilmeden önce kendimizi biz hesaba çekmeliyiz.

Nefsimize şöyle soralım: “Şayet yaşadığın hayat bütün ayrıntılarıyla bir filme çekilseydi ailenle beraber, insanların önünde onu seyredebilir miydin?”

Şayet cevabımız “hayır” ise o filmin yapımını güzelleştirelim. Çünkü o film yarın kıyamet günü sunuma konacaktır. Hz Pir’(ra)in dediği gibi “Arasat meydanı dümdüzdür; hiç kimse saklayacak bir şey bulamaz.”

Yüce Allah şöyle buyurur:

“O gün ahvaliniz öylesine meydana çıkarılır ki hiç bir şeyiniz gizli kalmaz”. (Hakka, 18)

Filmi güzelleştirmenin, değiştirmenin yolu yok mudur?

Evet vardır. Ama ertelemeden hemen!.. Ölüm gelip çatınca yapılacak hiçbir şey kalmayacaktır.

 

Şimdi sırayla şunları yapabiliriz:

a) İstiğfar,

b) Geçmişe tövbe,

c) Kalan zamanı ciddi bir şekilde değerlendirecek iyi işlere yoğunlaşmak.

Selef-i salihin’den, önemli bilge ve alimlerimizden yapılan uyarılara kulak vermekle hayatımızın değerini koruyalım. Hiç ölmeyecekmişçesine dünya peşinde koşmayalım.

İşte o güzel, hak ve hakikat dolu uyarılardan bazıları:

“Değirmen gibidir zaman, ömrünü öğütür fark edemezsin.”

“İnsanlar uykudadır. Öldüklerinde uyanırlar.”

“Hiç bir ölü öldüğüne yanmaz, azığının azlığına yanar.”

“İşbu mânâ-yı bedîhî görünen gün gibidir

  Ömür bin yıl dahi olsa bir gün gibidir”.                                                          

“Ne yaparsanız yapın pişman öleceksiniz. Belki yaptıklarınızdan, belki yapmadıklarınızdan."

“Yolcu yol üzerinde ev yapmaz, göç eden evde bir şey bırakmaz.”

  “Her kalbin çarpıntısı, kendi ecelinin ayak sesidir”.

“Doğduğunda sen ağlamıştın, herkes bayram etmişti. Öyle bir hayatın olsun ki öldüğünde herkes ağlasın, sen bayram et”.

“Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi,

Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.”

“Ömrün kısalığı sonuna yaklaşınca anlaşılır.”

"Say ki öldün; yalvardın, yakardın, sana bir gün daha verildi. Bugünü o gün bil, öyle yaşa..!”

Ve şu güzel iki kuralı asla unutmayalım:

Birincisi, "Her gününü, o gün hayattaki son gününmüş gibi yaşamak"

İkincisi, "Karşılaştığın her insana,

o insan, dünyada son gününü yaşıyormuş

gibi iyi davranmak"