İman noktasında zaafiyetin
artmasıyla birlikte toplum içinde günahlar açıkça yapılmaya başlanıldı. İnsanı
otokontrol eden takva hassasiyetin düşmesiyle helal ve harama dikkat edilmez
oldu. Ahiretin varlığına haddinden fazla şüpheyle bakıldığı veya inkâr edildiği
bir zaman diliminde, kötülükler de aşikâr yapılır oldu. Kötülüklerin
yapılmasının nedeni, ileride “hesap vereceğim” düşüncesinin insandan alınmış
olmasıdır. İnsan, hesabını vermediği bir şeyin sonucunu düşünmez. Materyalist
düşünce, insanı dar kalıplar içine hapsedecek bir düşünce dünyasını
sunuyor.
Fizikötesiyle uğraşmayan bu
maddeci zihniyet, sonunu düşünmeyen ve inanç konularını insanlar için başka bir
aleme bıraktırdı.
Markette bir arkadaşımla Hz. Ömer
dönemi hakkında konuşuyorduk. Gencin biri para bozmaya geldi. Marketçi arkadaş
da parayı bozup üstüne de “Aha, bu da günahlarım olsun” dedi. Genç de “Ben sana
günahlarımı versem öbür tarafta kurtuluşun yok, direk yanacaksın” dedi. Diğeri
“Benim günahlarım daha çok” dedi. Marketçi arkadaş da “aaavvv bu yaşta bu kadar
günaha nasıl bulaştın” deyince; genç de parasını alıp umursamadan gitti.
Marketçi arkadaş bana bakarak “Bu
yaşta bunlar ne yapıyor?” deyince; bende dedim “Kimin ne yaptığı değil de
işlediği günahların sonucunun ateş olacağını bile bile pervasızca yaptığından
hoşnut olmuş gibi anlatması beni açıkçası üzdü. Sahabelere kıyamet sahnesi ile
ilgili ayetler okununca içlerinden bazıları baygınlık geçirirdi. Müslüman bir
toplumda Müslüman bir gencin cehennemi dalgaya alması akıbet noktasında kötü
bir durumdur bu.”
Günahlar kalbe siyah bir nokta
bıraktıra bıraktıra kalbi karartır. Üstad Bediüzzamanın deyimiyle “Her günahta
küfre giden bir yol vardır.” Günah işleme noktasında dikkatsizlik insanın
kalbini karartarak içindeki Allah korkusunu çıkartır. Onun için Allah Resulü sav
yapılan bir hatadan hemen sonra tövbe edilmeli demiş. Ya da kötülüğün
arkasından hemen bir iyilik yapın ki o iyilik yapılan kötülüğü izale etsin.
Kıyameti dalgaya alan başka bir
olay da şudur: Bir arkadaş anlatıyor. “Akrabamızdan birine hal ve hareketlerini
düzeltme noktasında uyardık. Bu yapılanların kıyamette hesabı sorulur, dedik. O
da bir şey olmaz, dedi. Öbür tarafta çok çok iki balyoz eksik veya fazla
vururlar, dedi.” Yaptığı işten vazgeçeceğine sonucunu dalgaya alarak
kurtulacağını sanmak gerçekten büyük bir inanç zaafiyetinin göstergesidir.
Şimdi, cehennem azabından da biri korkmazsa kötülük yapmaktan kim men eder onu?
Hiçbir beşerî yasa onları kötülük yapmaktan men edemez. Böyle kişiler toplum
içinde kendi menfaatleri için herkese de zarar verir.
Farkında mıdırlar yoksa değiller,
ama eski toplumların da helaka sürüklenme sebepleri, yaptıkları günahları
dalgaya almalarıdır.
Eski topluluklardan bazılarının
kendi peygamberlerinin uyarılarını alaya alıp reddettiklerini bildirilerek
sonunda başlarına çeşitli felâketlerin gelmesiyle yok edildikleri haber
verilmektedir (Hûd 11/8; en-Nahl 16/34; Zümer 39/48).
Kelamların en güzelinde Allah’u
Teala(cc) bizleri şöyle uyarmaktadır:
“Ve kazandıkları şeylerin
(günahların) kötülükleri onlara görünmüş ve kendisiyle alay etmekte oldukları
şey (azab) onları kuşatmıştı.” (Zümer-48)
“Sonunda yaptıklarının cezası
onlara isabet etti ve kendisiyle alay eder oldukları şey onları kuşatıverdi.”
(Nahl-34)
Ahiret endişesi olmayan bu
Müslüman milletin silkelenmesi lazım. Akıbet noktasında hassasiyetin oluşması
için maddeci eğitimden manevi eğitime geçmek lazım. Gayba inanmayı öğretmeyen
eğitim; insanı, biyolojik bir hayvan seviyesine indirir.
İslam’ın bu noktadaki çözümü
bellidir. İnsanların kötülüklere bulaşmaması için önlemler alınır. Onları İslam
ile güzel bir şekilde eğitir. Onların otokontrollü olmaları için manevi noktada
eğitim verir. Eğer duygularına yenilip de bir hata işleseler de tövbe kapısını
gösterir onlara. Onlardan umudunu kesmez. Onları umutsuzluğa sevk etmez.
Ardında da iyiliğe teşvik eder. Bir silgi gibi, yapılan yanlışların silinmesine
vesile olup kalpleri temizlemeye çalışır.
Rabbim, ahiret endeksli bir hayat
yaşamayı nasip etsin.
0 yorum