Adalet için belki de en güzel tanım “Her hak sahibine hakkını verme” şeklinde olanıdır.

Adaletin bu tanımı tevhidin tanımıyla aynıdır.

Maide Suresi 8. ayette emir nettir: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe sevk etmesin…”

Kimi zaman olur, “Gün olur devran döner” gerçeği ile yüzleşiriz.

Gücü ellerinde bulunduranlar güçsüz düşer, gücü ve iktidarı ellerine alanlar ne bir daha devranın dönme ihtimalini ne de “her hak sahibine hakkının tastamam verileceği” günü düşünmeden ellerindekini hoyratça kullanır, intikam hislerine yenik düşerler.

Bu hemen hemen hepimizin karşı karşıya kaldığı ve maalesef çoğumuzun başarısız olduğu bir imtihandır.

En büyük mazeret “Ama onlar da” diye başlar, yaşananlar için “hak etmişlerdi” diye biter sözler.

Adaletin tanımı unutulur, evrendeki her şeyin yaşananlara şahitlik edeceği göz ardı edilir.

Bu konuya neden mi girdim?

Bir gazetede yazdığı köşesinde adaletten çokça söz eden; ama maalesef hemen hiçbir konuda adil davranmayan birinin bir mesajını hatırlattı bir dostum.

Siyasi olarak ayrı düştüğü iktidar çevrelerine yönelik sözlerinde hiç de adil olmayan bu şahıs adaletsizliklere eleştiri getirirken “adaletsiz bir dönemin” mağdurlarına kara çalmaktan da geri durmuyor.

Bakın ne diyor:

“… domuzbağı ile öldürenleri affedenler bu anneyi bırakmadılar. Bu adaletinizle hesabı nasıl vereceksiniz...”

15 Temmuz sonrası soruşturmalarda çokça haksızlıkların yapıldığı, ellerindeki gücü kullanarak insanlara zulmedenler ile icra makamında olmayanların aynı torbaya konuldukları ve çoğu zaman aynı muameleye tabi tutulduklarına dair çok sayıda örnek var maalesef.

Yargının farklı aşamalarında “tahliye borsalarının” oluştuğu ve suçlamanın mahiyetine göre büyük paraların döndüğü adaletsiz bir sistemin işlediğine dair ciddi iddialar…

Hepsi bir yana, ev hapsi gibi, adli kontrol şartı gibi seçenekler varken bir anneyi çocuklarından ayırmak sadece adaletsizlik değil, basit insani değerlere sahip olmamaktır.

Evet, bu sistemi sorgulamak ve eleştirmek insani ve ahlaki olandır.

Ama şunu da unutmamak gerekir.

Bu yaşananlardan çok daha kötüsü yaşandı 2000’li yıllarda…

Adaletin hiçbir unsurunun olmadığı DGM’lerde “brifing almış” yargı mensupları, kollukta işkencelerin envai çeşidinin yaşandığı bir dönemde alınan ifadelere ağır cezalar verdiler.

Suçladılar ve suçlamaları için yalan belgelerle, iftiralarla deliller oluşturdular.

İnanç değerlerine savaş açılmışken, “Rabbim Allah’tır ve ben ondan başkasına kulluk etmem” diyerek inancının kavgasını verenler, elbette suçlanacak, işkencelere, infazlara maruz kalacak, zindanlara atılacaktı. Bu anlaşılmayacak bir şey değil! Anlaşılması zor olan bu dönemin mağdurlarına yönelik körlüğün, insanlık dışı bakış açısına sahip zihniyetin devam etmesidir.

Cumhurbaşkanı affıyla 10 kişi affedilmişken, bunların içinden sadece adaletsiz bir sistemin mağduru ve ağır hasta olan iki kişiyi, bir annenin mağduriyeti üzerinden hedef almak sadece adalet duygusundan yoksun olmak değil, sadece insafsızlık değil, sadece vicdansızlık değil aynı zamanda ahlaksızlıktır!