Bundan 100 yıl önce ilimde, sanayi ve teknolojide zayıflamış ümmetin siyasi kabiliyet ve birikimi de dumura uğrayınca her türlü hile, entrika manipülasyon ve aldatmaya açık hale geldi. Batı için artık çok kolay lokmaydı. Cephede yenemeyeceği düşmanını içeride yıkacaktı. Nitekim çok zor olmadı. İslam'ın beslediği akıl zayıflatıldı. Merkezin (hilafetin) hüküm ve kararları itibarsızlaştırıldı. Farklılıkları zenginliğe dönüştüren iman-inanç tutkalına su karıştırıldı. Entelijansiya buna inandırıldı. Milliyetçilik/ırkçılık öncelendi. Hristiyan/Yahudi ortak istihbaratı en mahrem odalara kadar girdi.

Böylece kurdu kendinden olan ağaç, hiçbir pansuman tutmadı. Kendilerine ağaçta gerekli bir alan tutma ve güya ağacı ayakta tutma gayretine giren “kurtçukların” her biri ağacı bir yerinden çürüttü. Çürüyen çınar devrilince de kurtçukların tamamı onunla birlikte toprağa gömüldü.

Sonrasında her şey kolaylaştı. Arap’a Türk'ün emperyal yanını gösterdiler. Türk'e Arap’ı, "arkadan vuran hain" olarak yutturdular. Kürd’ü paramparça ettiler. Fars'ı tarihi düşman ilan ettiler.

“İşbirlikçi”, bizden görünüp cepheye sürdüğü halkı, günün sonunda düşmana benzemediği için dar ağaçlarında sallandırdı. Bir parçadan her biri diğerine düşman edilmiş ve başına bir hainin geçirildiği onlarca parça inşa ettiler. Her birinin diğerine düşmanlığına aklı, ilmi ve tarihi bir mazeret ve “maharet” bulmada hiç zorluk çekmediler. Irk, din, mezhep, tarih, kültür ve aklınıza gelen bütün enstrümanları renklerinin ve tınısının farklılığından yararlanarak bu farklılığı bir düşmanlaştırma aracına dönüştürmeyi başardılar.

Bugün de ümmetin durumu hiç farklı değil. İslam alemini ortadan Sünni-Şii diye böldüler. Müslüman’ın Arap, Türk, Kürd, Fars oluşunu zaten başlı başına düşman olmaya yeter kıldılar. Her biri kendi ırkını yüceltince, doğal olarak “öteki” rakip ve hakir oluverdi. Farklılıkların her birini birer ayrıştırıcı silaha dönüştürdüler. Oysa bu renklerimiz, gücümüz, zenginliğimiz ve itibarımızdır.

Bugün dindar Türklerin çoğu Kemalist ve ateist/modernist Türkleri kıskandıracak derecede bu değirmene su taşıyor. Araplar hain diktatörlerin hegemonyasında Türk ve Farsları düşman bellemeye devam ediyorlar. Kürtlerin bir kısmı parçalanmışlıktan ve hırpalanmışlıktan bıkmış, çareyi Hristiyan ve Yahudilerin kucağında aramakta.

Her bir alim, her bir cemaat, her bir tarikat, her bir parti bir içtihat ve hüküm mercii olmuş. Her birine sızıp manipüle etmenin kolaylığını siz düşünün. Ve maalesef birçoğu Siyonist-Haçlı ittifakına karşı direnen herkesi itibarsızlaştırma/şeytanlaştırma ile meşgul. Düşmana bırakın bir taş atmayı; onu besleyip büyütenler, düşmanın bağrına füze atanların füzesi ile istihza etmektedirler.

Ticareti, mezhebi, memleketi, devleti, menfaati her şeyden daha kutsal yaptılar. En dindarımız günün sonunda "milli menfaatler" diyerek başını yastığa koyuyor.

Ticarete, siyasete, ilme, yazı-çiziye, kitaba, mabede gah fes gah kravat gah cübbe, sarık, sakal giydirip içimize salmışlar.

Her şeye rağmen tüm tekliflere kapalı, bedel ödeyen ve çoğu Hakk’tan yana olan halkımızı uyandırmaya ve birleştirmeye yetecek kadar uyanığımız da vardır şükür.

Direniş, şeytanın direncini kırmaya yetecektir.