İslam iktisadında, vadeyi geciktirmenin
cezası tarihin tüm dönemlerinde varlığını sürdüren bir konudur. Vadeyi
geciktirme konusu hem güncel ham de yaygın bir konudur. İslam hukukunda çokça
tartışılan bir konudur. Bir kısım İslam hukukçularına göre caiz, bir kısmına
göre faize benzer yönü olması hasebiyle caiz görülmemiştir. Başta imam Şafii
olmak üzere birçok İslam hukukçusu vade geciktirme cezasını caiz görmüşlerdir.
Çok geniş bir alanı olan Ta’ziri bil-mal konusu çeşit bakımından farklı
başlıklara ayrılır. Ancak, borçların zamanını geciktirerek uğratılan değer
kaybının tazmini ve bunun hükmü üzerinde durup anlamaya çalışacağz.
Daha önceki yazılarımızda “Rahs ve
Galay”ı yazdık. Bu anlamda iktisadi konuları tamamen birbirinden bağımsız
işleyemeyiz.
Günümüzde gelişen kitle iletişim ve
ulaşım araçları dünyayı birbirine bağladı. Eskiden aynı çarşı ve pazarda yan
yana olan tüccarlar sadece birbirini etkiliyordu. Günümüzde bu durum çok farklı
bir boyuta ulaştı. Bundan böyle memleketlerin coğrafi sınırları kalsa bile,
mali ve iktisadi sınırları kalkmış durumda. Bu bağlamda, dünyada yaşanan
iktisadi dalgalanmaların etkileşim ve iletişimi dünya tüccarlarının tamamını
etkileyecek duruma geldi.
Bu sebeple, mali değerlerin
değişkenliğinin hızla yayılıp etkin olmadığı zamanda, değer kaybına yapılan
tanımları bizim bugünün şartları içinde değerlendirmemiz gerekir. İslam
iktisadında “Rahs ve Gala” Batı iktisadına göre “enflasyon ve devalüasyon”
denilen konu mali gelirler babında üzerinde en çok durmamız gerekir. İslam hukukçularının
içtihat ile belirledikleri hukuki konulara zamanın ruhu ve iktisadi muhayyel
bakışıyla bakmalıyız. Zamanın ruhunu ulemamız her yönüyle iyi anlamalı. Ancak,
zamanın iktisadi ruhunu çok daha iyi okunmalı.
Gelişen ve gittikçe çeşitlenen yeni
ticaret şeklinin iktisadi aklını ulemamız geriden takip eden edilgen bir
zihinden çıkmalı. En kısa zamanda aziz İslam uleması edilgen değil, etken
konuma geçmeli. Aziz İslam ulemasının, elli yıl asrın önünde gidecek şekilde
bir tefekkuha sahip olmaları gerekir. İslam iktisadının süreklilik arz eden bir
konu olduğunu düşünerek her türlü tecdidi harekete öncülük etmede cesur adımlar
atmalı. Kur’an’da mali ve ticari kavramların daha çok fiili muzari ile
zikredilmesi bu anlamda çok manidar. Fiili mazide istimrar var.
İşte bu bağlamda, ticarette verilen
vadeyi imkan olduğu halde aşmak cezasız bırakılmamalıdır.
Önceki İslam hukukçularının o günün kendi
şartları içinde deynin gecikmesini tartışmaları anlaşılır bir husustur. Ama
günümüz şartlarında vade aşınmasının nerdeyse bir meslek gereksinimi gözüyle
bakılması sebebiyle cezasız bırakılması artık mümkün değildir.
İktisad konusu bir takım tahalluki
temayüllere bırakılacak bir konu değildir. Ticarette, ilke ve prensipler
konulmalı. Bu konu asla ve asla gönüle bırakılamaz.